Aylar süren anayasa
görüşmelerinde mutabakata varılan altmış küsur madde ile anlaşmaya varılamayan
bir o kadar yasa önergesinin gündemi meşgul ettiği bunca hengâme arasından
tereyağından kıl çeker gibi çıkartılan paket ile hükûmet, yerel seçimlere 5 ay
kala âdeta gövde gösterisi yaptı.
Sunulan paketin
içeriğini tartışmaya mahal bırakmamak için “demokratikleşme” adıyla servis
yapmayı tercih etti. Demokrasiyi güçlendirme adına çıkartılan böylesi bir
paketi kimse eleştiremez ve tartışamazdı. Zira öyle de oldu çünkü bazı
maddelerin halkın genelini tatmin eden maddeler olması, Müslüman Türk halkının
bir takım beklentilerine cevap vermesi genel kabulü sağlayan etkenler olarak
dikkat çekti.
Bu paketin ilan edilişi
tarih itibariyle çok kritik bir önem taşıyor. Yerel seçimler için reklam
kampanyaları başlamadan, adaylar belli olmadan böylesi bir paketin kabul
edilmiş olması kampanyalar süresince AKP’nin elini oldukça güçlendirecek. Bunun
yanında teröre karşı yapılması beklenen anayasal düzenlemelerin ne olacağı beklentisi,
Balyoz Darbe Planı sanıklarının cezalarının onanması ve PKK ile ilgili
yapılması beklenen birçok değişikliğin zamanlaması bu paket ile paralel bir
süreç izledi. Öncesinde muğlaklığıyla gündemi meşgul eden, sonrasında da
içeriğiyle herkesi şaşkına çeviren bu paketin gerçek mahiyetini niyet okumaya
gerek kalmaksızın sahiplerinin ağzından söyledikleriyle anlayabiliyoruz. Mesela
bütün bir paketi özetlercesine niyetini açıklayan Başbakan Erdoğan şu ifadeleri
kullandı:
"Evrensel hak ve özgürlükler, altına imza attığımız
uluslararası anlaşma ve şartlar bizim referansımızdır. Paket, 2001'de,
partimizi kurduğumuz andan itibaren başlayan uzun soluklu yürüyüşün, verdiğimiz
sözlerin, milletimize açıkladığımız plan, proje ve hedeflerin yerine
getirilmesidir. Pakette, milletimizden gizlenen, saklanan, referanslar
anlamında yeni hiçbir şey yoktur. Her bir maddenin sözü geçmişte verilmiştir.
Her bir madde, geçmişte hedef olarak ortaya konulmuştur.” Şimdi paket ile alakalı diğer söylemlere
geçmeden içeriğini incelememiz daha yerinde olacaktır.
Demokratikleşme adı
altında yapılan seçim kanundaki değişiklik paketin en dikkat çekici maddesi
olsa gerek. Seçim barajını yüzde beş yaparak “Daraltılmış Bölge Seçim Sistemi”ni
işler kılmak, oy oranı yüzde üçün üstünde olan partilere mali yardımda
bulunmak, yine siyasi partilerin istedikleri dilde propaganda yapabilmelerinin
önünü açmak, BDP’de örneği bulunan “eş genel başkanlığı” uygulamasını
yaygınlaştırmak, beldelerde teşkilat kurma zorunluluğunu kaldırmak gibi bir
dizi değişiklik artık isteyen partilerin yapacakları tüzük değişiklikleri ile
hayata inecek.
Siyasi partilerde
yapılan bu değişiklikler aslında çözüm süreci önündeki tıkanıklıkları ortadan
kaldırmak için tasarlanmış, süreç öncesinde mutabakata varılan bazı maddelerin
peyderpey uygulamaya geçmesi sağlanmıştır. Ama bu maddeler PKK ve BDP
cephesinde yeterli görülmemiş, çözüm için daha birçok değişikliğe ihtiyacın
olduğu dillendirilmiştir.
Bunun gibi daha
demokratik bir toplumun inşası için (!) sosyal birçok meseleye de yer verilen
pakette; kişinin dili, dini, rengi, cinsiyeti, ırkı, siyasi ve politik
düşüncesi, felsefi inancı ve engelliliği nedeniyle işlenecek bir suçun nefret
suçu kapsamına alınması ve cezasının 1 yıldan 3 yıla kadar çıkarılması da yer
alıyor. Her türlü ayrımcılıkla mücadele için “Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik
Kurulu” kurulması, yine her türlü ibadet ve ayinlerin dinî törenler kapsamına
alınarak ferdî özgürlüklerden sayılması ve engelleyenler hakkındaki cezanın 1
yıldan 3 yıla çıkarılması da bu paketle hayata geçiyor. Gösteri ve Yürüyüş
Kanunu’ndaki değişikliklerde ve gösteri süresinin uzatılması maddesiyle bu
konudaki anti demokratlığın önüne geçilmiş oluyor.
Yine bir anti demokratik
(!) uygulama olan ve çözüm süreci ile doğrudan alakalı başka bir konuda pakette
yer buldu. Bu konu dört gözle beklenen ana dilde eğitim konusuydu. Ama
beklentiler karşılığını bulamadı. Ana dilde eğitimin sadece özel okullarda önü
açıldı, devlet okullarında seçmeli ders olarak verilmeye devam edilecek.
İhtiyacın daha fazla olduğu Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde özel okul sayısı
düşünüldüğünde kafaları karıştıran bu madde, bir başka madde ile kendi
çelişkisini kapatıyor. Bu madde de tabii ki köy ve ilçelerin halkın kullandığı
orijinal isimleri ile değiştirilmesi.
Buraya kadar sayılan
maddeler herhangi bir eleştiri almayıp sükûnetle kabul edilmesine rağmen
muhalefet tarafından karşı çıkılan ve iptali istenen iki madde diğer tüm
maddelerden daha çok gündemi meşgul etti. Onlardan birisi kamuda başörtü
serbestisi, diğeri okullardan andımızın kaldırılması. Kamuda memur veya işçi
olarak çalışanların başörtü örtmeleri okullar da dâhil olmak üzere serbest
bırakıldı. Bu madde CHP’li bir grup milletvekili tarafından iptal istemi ile
karşı çıkılmış, ilköğretim okullarında zorunlu olarak söylettirilen “And”ın
kaldırılması ise hem MHP hem de CHP tarafından tepkiyle karşılanmıştır.
Demokrasi ve özgürlüğü
önceleyen bu paket Avrupa Birliği tarafından memnuniyetle karşılanarak AB
ilerleme raporunda sınıfı geçti. Yine böylesi pakete karşı ABD yönetimi de
kayıtsız kalmadı ve bu paket için AKP hükûmetinden övgüyle bahsetti. Evrensel
hukuk ve Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi’ne bağlı kalınarak hazırlanan bu
paketi Batılı devletlerin iştah kabartırcasına savunmaları aslında çok da tuhaf
karşılanmamalıdır. Zira Erdoğan paketi ilk kez açıkladığı demecinde "Türkiye, artık geri döndürülemez
biçimde demokrasi istikametinde ilerlemektedir. Bu paket, işte bu ilerleyişin
çok mühim, tarihî bir aşamasıdır.’’ sözüyle bu desteğin ana sebebini
açıklamıştır. Devletin özüne döndüğün dile getiren Erdoğan, şu ifadeleri
kullanarak devam etti: “Son 11 yılda
hukuk ve demokrasi alanında yaşadığımız sessiz devrimle ceberrut, kibirli
devlet anlayışı tarihin çöp sepetinde yerini almıştır.’’ Paketten
beklentisi oldukça fazla olan fakat içerik açıklandığında hayal kırıklığı
yaşayan zümrelerin “Dağ fare doğurdu.” iddialarına cevaben ise şöyle açıklama
yapmakla yetindi: “Paketten, insanoğluna
ölümsüzlük iksiri isteyenler veyahut da ölümsüzlük iksiri bekleyenler,
irrasyonel bir beklentinin içindedirler, abartılı bir bekleyişin içindedirler.
Kuşkusuz hayal kırıklığına uğrayacaklardır.” (www.ntvmsnbc.com)
İlk bakışta altın
tepsiyle sunulan, beylik cümlelerle süslenen ve büyük hedefleri gerçekleştirme
iddiasıyla anlatılan bu paket başta da dediğimiz gibi birkaç cümleyle
akıllarımızda asıl yerini buldu. Yukarıdaki söylemler bu paketin buram buram
ihanet koktuğunu bizlere gösterdi. Çünkü burada demokratikleşme paketiyle hedeflenen
ne özelde Müslümanların ne de genelde Türk halkının kazanımlarıdır. Burada
hedeflenen esas gayenin evrensel sömürgeci ideolojinin demokrasi devrimini
gerçekleştirmeye Türk halkını hazırlamaktır.
Paketin içeriğini
yukarıda tek tek açıklamamızın sebebi, süreci yakından takip edenler için hem
zamanlamaya vurgu yapmak hem de demokrasi anlayışının topluma nasıl
yerleştirileceğini gözler önüne sermektir. Bunun yanı sıra paketi ballandırarak
anlatan diğer figürlerin da sözleri dikkate değer. Bülent Arınç’ın “Müslümanlar özünde demokrattır.”
söyleminin ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’de Beşiktaş’taki Renaissance
İstanbul Bosphorus Hotel’de düzenlenen 4. İstanbul Forumu’nun açılışında “İslam’la demokrasi arasında bir ikilem
yoktur. Zira her inanç ve kültürün kendisinde yer bulabildiği çoğulcu yönetim
şekli hangi kökenden gelirse gelsin herkes için caziptir. Tarihte İslam
toplumlarının en fazla önem verdiği değerler hak ve adaletin tecellisi,
şeffaflık, devlet yönetimine katılım ve istişareleri gibi konular olmuştur. Bu
değerler bugün de demokrasinin içini dolduran kavramlardır. Arap Baharı, ‘Demokrasi
ile İslam bağdaşmaz.’ diyen hurafeleri bozan tarihî bir gelişme olmuştur.
Demokratik sürecin yavaş yavaş olmasına rağmen kesintisiz olması ve
standartlarının yükseliyor olmasıdır önemli olan.” ifadelerini kullandı. AK
Parti Diyarbakır İl Başkanlığı’nda düzenlenen Siyaset Akademisi’nde yaptığı
konuşmada Salih Kapusuz “Demokratikleşmeyi
istemeyenler ve engellemek isteyenler olacaktır. Ama unutulmaması lazım ki eğer
siz büyük bir görevi, kıymetli bir hedefi yakalamak istiyorsanız bunun bedeli
de ağır olacaktır. Bir insanı yaşatmak kâinatı yaşatmak, bir insanı öldürmek kâinatı
yok etmek gibidir. Buna iman etmiş, inanmış Müslümanlar olarak bundan daha
önemli bir şey görmediklerini”
belirtti.
Buna benzer konuşmalar
ile Müslüman Türk halkının sofralarını demokrasiye bulayan diğer memurların
sözlerini paylaşmaya gerek duymuyorum. Asıl niyet pek tabii ki sömürgeci kâfirlerin
yapmak istediklerini onları hiç yormadan yerine getirmektir. Evet, gerçekten de
bu yöneticiler bir şekliyle demokrasiye, onun kalkındıracağına, onu yüceltmenin
en kıymetli insani gaye olduğuna iman etmişlerdir. Onlar Irak’a demokrasi
götürürken de ABD askerlerine başarılar dilemiş, onlar için dua etmişlerdi. İslami
hedefler peşinde koşan nice mücahitlere antidemokratik veya terörist yaftası
vurmuşlardı. Francis Fukuyama’nın “Tarihin
Sonu Tezi” âdeta ellerinde can bulmuştu bu yöneticilerin. Onlar başörtüsünü
Müslüman hanımın dini bir farziyeti olduğu için değil demokrasinin bir gereği
olduğu için serbest bıraktıklarını söylediler. Bakara Suresi’nin 120. ayeti ile
amel ettiler, ki o ayette Allahu Teala şöyle buyuruyordu:
‘‘Onların dinine uymadıkça Yahudi ve Hıristiyanlar asla
senden razı olmazlar.’’
Ama aynı ayetin
devamındaki
‘‘Doğru yol ancak Allah’ın yoludur, sana gelen ilimden sonra
onların hevalarına tabi olursan Allah tarafından ne bir dost ne bir yardımcı
bulamazsın.’’
öğüdünü anlayamadılar.
Son yüzyılın hâkim
ideolojisi olan Kapitalizmin nezdinde “demokrasi” en geçer akçe. Her türlü
değişimin önüne “demokratik” sıfatı koyulduğunda hemencecik meşruluk kazanır.
Bütün kirli çamaşırlar bir anda aklanır, paklanır. Açık toplum, şeffaf devlet, sınırsız özgürlük
vb. teorilerin, batılı ülkeleri taklitten başka bir şey ifade etmeyen insan
ürünü yasaların hayatımıza sokacağı “demokrasi paket”lerinden Müslümanlar
lehine ne çıktı ihanet dışında? Türkiye Cumhuriyeti tarihinde demokrasi sloganlarıyla
Müslümanlara zerkedilen fasit fikirlerin kaçıncı acısını yaşıyoruz bilen var
mı? Hayat damarlarından demokrasi kanı akan yöneticilerden Müslümanlara hayır
gelir mi?
Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem ne güzel
ayna tutmuş:
‘‘Sizin hayırlı
yöneticileriniz (imamlarınız) şunlardır: Siz onları seversiniz onlar da sizi
severler, onlar sizin için dua ederler, siz de onlar için dua edersiniz. Şerli
imamlarınızdan nefret edersiniz, onlar da sizden nefret ederler. Siz onlara
lanet edersiniz onlar da size lanet ederler.” (Müslim, 3447, 3448;
Daremi, 2677; Avf b. Malik yoluyla)
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış