Geçtiğimiz ayın başından
beri elektrik kesintilerinin yaşanmadığı neredeyse bir gün olmadı. Birçok
ülkeden daha fazla nüfusa sahip olan metropol şehir İstanbul başta olmak üzere
Türkiye'nin birçok büyük kenti kış ayının ortasında karanlığa büründü. Enerji konusunda
büyük yatırımlar yapan ve kaynak yetersizliğini diğer kaynağı bol ülkelerden
satın alma yoluyla gidermeye çalışan Türkiye'nin yaşadığı bu karanlık kâbus
yeniden akıllara bazı soruların gelmesine yol açtı. Hatta bu soru ve sorunlar
TBMM içinde soru önergesi verilmesine sebep oldu. CHP genel başkan yardımcısı
Umut Oran soru önergesi öncesinde mecliste Erdoğan'ın 'kesintiler kriz
değildir' açıklamasına cevaben; “Özellikle İstanbul’da soğuk
kış günlerinde yaşamı felce uğratan elektrik kesintileri kötü enerji yönetiminden
mi kaynaklanmaktadır? 2013 yılının son ayında İstanbul başta olmak üzere büyük
kentlerde plansız elektrik kesintileri yaşanması ve vatandaşın hafta sonunda
çoluk çocuk evde ısınamayıp hastalanması ‘kriz’ değil midir?”
sorularını yöneltti. Aslında enerji konusu ile ilgilenen ve bu kesintilere
duyarsız kalmayan birçok kişinin aklına bazı sorular geldi ki, örneğin bu
sorulardan bazıları şunlar oldu;
- İthalatla karşılanan doğalgazla elektrik üretiminin
çok artmış olması ve havaların aşırı soğuduğu kış aylarında tedarikte sorun
yaşanması halinde elektrik üretiminde sıkıntı yaşanacağı öngörülebilir bir
senaryo değil midir, niçin bu durum göz ardı edildi?
- Satın alınan doğal gaz ve elektrik üretimi-tüketimi
arasında hassas bir denge oluştu ise kış ayları için ek önlemler alınması
gerekmiyor muydu? Artacak elektrik ve doğal gaz talebi için aldığınız önlemler
nelerdir?
- Sanayi ve ısınmada doğal gazın kullanımının bu kadar
artırılması karşısında yeterli tedarik garantileri niçin sağlanmadı?
- Elektrik üretiminde neden bugüne kadar alternatif ve
çevreye uyumlu kaynaklar devreye sokulmadı?
Temel soru aslında enerji üretimindeki doğalgaza
bağımlılık, doğalgazda da dışarıya bağımlılık meselesinde düğümleniyor. Gazı en
pahalı kullanan ülkelerden olması hasebiyle bu kaynağın ısıtmada, taşımacılıkta
ve enerji üretiminde oldukça yüksek maliyetler ile tüketilmesi halkın cebini
yakan bir hal aldı. En soğuk kış günlerinde doğal gaz kullanamayan, kullansa da
ısınamayan aileler hem bunun için oldukça yüksek faturalar ödemekte, hem de
elektrikli ısıtıcılarla ısınma gibi farklı alternatifler denemektedir. Fakat
elektriğin doğalgaz ile doğrusal bir maliyeti olduğu düşünüldüğünde bu
alternatifin de çok işe yaramayacağı gün gibi açıktır.
Türkiye'nin elektrik üretimi düşünüldüğünde 61422
MW'lık kurulu gücün %31.4'ü doğalgaz ve LNG, %35'i barajlı ve akarsulu
hidroelektrik santrallerinden, %29'u kömür ve petrole dayalı termik
santrallerden geri kalanı da jeotermal ve yenilenebilir enerji kaynaklarından
üretilmektedir. (30/09/2013 - TMMOB)
Görüldüğü gibi pastanın en büyük payını alan doğalgaz
Türkiye'nin maalesef ki dışa bağımlı olması düşünüldüğünde kesintilerin gerçek
mahiyetini gözler önüne seriyor. Bu gerçeği dillendirmek zorunda kalan Enerji
Bakanı Taner Yıldız TBMM Genel Kurulu'nda
bakanlığının bütçesi üzerine konuşurken kesintilerle ilgili gelen soru önergesi
hakkında Türkiye'nin dört bir yanında hava sıcaklığının, geçen yılın aynı
günlerine göre ortalama 6 derece daha soğuk olduğunu bu nedenle yaklaşık 183 milyon
metreküp olan günlük doğalgaz tüketiminin şu
anda 200 milyon metreküpe yaklaştığını belirten Yıldız, "Hamdolsun, gaz
arzıyla alakalı herhangi bir sıkıntımız yok ve bununla alakalı da bütün meskenlerimizin,
önemli ölçüde sanayimizin ihtiyaçları karşılanmaya devam ediyor" dedi.
Sadece
doğalgaz ile sınırlı kalmayıp, akaryakıt ve likit doğalgaz (LNG) ihtiyacını da Ortadoğu,
Asya ve Kafkas ülkelerinden temin etmeye çalışan Türkiye'nin enerji temini,
kaynak sorunu ve işleme tesislerindeki yetersizliğinin faturasını Türk halkı
ödemektedir. Sadece kira ve ısınma için ödenen aylık tutarın asgari ücrete denk
geldiği düşünülürse çocuklu ve asgari ücretle geçinen ailelerin yaşam
standartlarını değil bir adım öteye taşımaları aynı standartlarda kalmaları
bile oldukça zor olsa gerek. Hal böyle iken kaynak temini için başka
devletlerin insafına kalmak yerine kendi elindekiler ile azami gücü üretmeye
çalışmak, yetiştirdiği mühendisler ve bilim adamları ile bunun altyapısını oluşturmak
halkını düşünen bir devlet için elzemdir. Örneğin nükleer enerji konusunda da
aynı hatayı yaparak Mersin Akkuyu'da başlanılacak nükleer tesisin kurulum işini
Ruslara bırakan hükümet böylece 49 yıllık bir bağımlılığa da imza atmış
bulundu. Bir nükleer enerji tesisinin herhangi bir ülkede bulunuyor olmasından
çok o ülke insanlarının ne kadar hayrına olduğudur önemli olan. Meseleye bu
zaviyeden bakılmıyorsa o ülkedeki tesislerin sayısal çokluğu devletlerarası
gücü nicelik olarak etkilemekten başka bir işe yaramaz. Nükleer enerji üretimi
konusunda bir reaktöre sahip olmasına rağmen elektrik üretiminin % 39'unu
Nükleer enerji ile üreten Ermenistan'ın bile gerisinde kalan Türkiye'nin
maalesef ki payı bulunmayan dünya pastasında durumu çok farklı.
58 reaktörle
dünya sıralamasının zirvesinde olan Fransa elektrik üretiminin % 74'ünü, 51 reaktörle
Japonya % 30'unu, 31 reaktörle Rusya % 18'ini ve ilginçtir ki Belçika 7
reaktörle elektrik üretiminin yarısını Nükleer enerji yoluyla temin
etmektedirler. Bu ve bunun gibi nükleer güce sahip diğer ülkeler enerjinin
üretimi, depolanması ve kullanımı konusunda hiç bir sıkıntı yaşamamaktadırlar.
Onlarca
kaliteli üniversitesi olduğu için övünen yüzlerce mühendisi mezun eden ve
sanayi kulvarında sınıf atlayan Türkiye'nin çektiği elektrik sıkıntısının
maliyeti oldukça yüksek. Bu sebeple sanayi bölgelerinde, fabrikalarda, üretim
tesislerinde yahut hizmet sektöründe yaşanan 1 saatlik elektrik kesintisi bile
binlerce çalışanın üretkenliğinin durması, taleplerin karşılanmasında
yetersizlik gibi birçok olumsuz durumla karşılaşılabilir. O yüzden bu olumsuz
durumu iklim koşullarına bağlamak yeterli mazeret olmasa gerekir.
Türkiye
enerji üretiminde doğalgaz dışında termik santraller ve hidroelektrik
santrallerden de istifade etmektedir. Fakat tıpkı doğalgaz gibi kaynak temini
için yine diğer devletlerin insafına kalmıştır. Termik santrallerinde kullanmak
üzere madenlerden yeterli kömür temini sağlayamayan Türkiye sıvı yakıt
konusunda petrol zengini ülkeler ile anlaşma yapmaktan başka çaresi
kalmamıştır. Bu sebeple bir kez daha
ideolojik olmayan bir devletin her alanda dışa bağımlılığının kaçınılmaz olduğu
gün yüzüne çıkıyor. İklim koşulları, yer şekillerinin değişken şartları veya
diğer olumsuz etkenlerin toplumsal ve ekonomik refahı bozmasına müsaade
etmeyecek önlemler alınmak zorundadır. Bu konuda gerekli alt yapı-üst yapı,
gerekli istihdam yahut yatırımlar yapmak devletin en önemli görevlerindendir.
Böylesi bir görevi ihmal etmek ise ancak kalkınamamış ülkelerin yapacağı
cinsten ihmalkârlıklardır.
Bugün yerel
seçimlere iki ay kalmasına rağmen itibar kaybına tahammülü olmayan AKP iktidarının
böylesi korkular yaşaması gayet doğaldır. Zira elektrikten tasarruf enerji
konusunda kısa vadeli çözümlerdir. Bu çözümün sınırsız kaynak olmadığı sürece
yamalı çözüm olacağı aşikârdır. Fakat buna rağmen gerekli gaz temini için
neredeyse altı ayda bir tüketime zam gelmekte, hükümet ihtiyaç duyduğu meblağı
hiç çekinmeden vatandaşın cebinden söküp almasını bilmektedir. Bununla birlikte
elektrik tüketiminin pick (tepe) yaptığı zamanlarda kesinti yapması kendi
kolunu da zayıflatacaktır. Enerji üretimindeki acizlik şu an için mecliste
çizilen pembe senaryoların aslında birer aldatmaca olduğu sonucunu doğurdu.
Böylesi bir risk başlıkta da dediğimiz gibi hükümetin çok rahat bir şekilde
sıyrılabileceği bir risk değildir. Zira onun toplumdaki etkisi Erdoğan'ın
mekanizmalarını kamuoyu itibariyle çökertecek seviyededir.
İslam’da ise
enerji meselesi Türkiye'deki gibi sorun teşkil etmeyecektir. Zira İslami
beldelerin tamamı düşünüldüğünde hiç bir şekilde kaynak sorunu yaşanmayacaktır.
Zira Avrupa ve Amerika'ya enerji temini Türkiye toprakları altından geçen boru
hatları ile sağlanmaktadır. Yine ümmetin ortak hakkı olan, kamusal alanda
elektrik ve su tüketimi devlet tarafından karşılanır.
“Su, mera ve ateş ortaktır.” (ibn-i Mace)
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış