22 Ocak 2014 Cenevre Konferansı
öncesinde ve devam eden üç haftalık görüşmeler boyunca Konferans, dünya
gündeminde geniş yer buldu. Konferans öncesi, Esed rejimi ve Rusya “terör”
konusunu öne çekerken masadaki Suriye Koalisyonu “geçiş sürecini” ön plana çekiyordu.
Amerika ise daha çok Konferansın yapılmasına odaklanmıştı. Özellikle Suriye
rejiminin sistematik cezaevi işkence görüntüleri, Cenevre-II Konferansının
ortasına düşmüş, Esed’e Lahey gösterilerek bir nebze Koalisyonun eli
güçlendirilmiş ve Konferansa ayar verilmiştir.
Cenevre-II Konferansının
uluslararası sistem açısından önemi büyüktü. Çünkü kendisini rahatsız etmeyecek
uysal bir koyun gibi her çağrılan yere gelecek bir geçiş yönetimi
öngörülüyordu. Cenevre-I Konferansında bunun temelleri atılmış, Cenevre-II ise
bunun devamı olan bir İhanet Konferansıydı.
Konferansın bir
tarafında zulümde seleflerini dahi geride bırakmış Esed rejimi, diğer tarafta
ise Suriye’de karşılığı olmayan “otel devrimcileri” olarak isimlendirilen,
Suriye Koalisyonu vardı. Konferansa sözde gözcülük maksadıyla gelen Amerika,
Rusya, Çin, Fransa, Almanya ve İngiltere başı çekiyor, arkalarında ise Suudi
Arabistan, Katar ve Türkiye geliyordu. İran Cenevre-I’i kabul etmeden Konferansa
katılarak, Esed rejiminin elini güçlendirmek istiyordu. Fakat Cenevre-I’i kabul
etmemesinden dolayı İran katılamadı. Dikkat edileceği üzere bu Konferansa
sahada katılan kimse yoktu ve masadaki hiçbir ülke ve muhalefet de Suriye
halkını temsil etmiyordu. Her ne kadar masanın iki tarafında, Esed rejimi ve Suriye
Koalisyonu olsa da bu proje Amerika’ya ait bir projedir. Köklü Değişim Dergisi
olarak bu gerçeği kamuoyuna duyurmak için geçtiğimiz Ocak ayının 19’unda altı
ilde basın açıklaması ile bunu dile getirdik.
Cenevre Konferansını
değerlendirmeden önce Konferansın tam bir fiyasko ile bittiğini söyleyebiliriz.
İki tur şeklinde geçen görüşmelere, üçüncü tur görüşme için tarih bile
verilememiştir. Bu konuda dinozor İbrahimi; "Hükümet terörizmi
öncelikli mesele görürken, muhalefet geçiş hükümetini öncelikli mesele
görüyor" dedi ve "Özür diliyorum. Çünkü bu
iki turda pek fazla bir şey elde edemedik" dedi.
Cenevre süreci
Cenevre-I’de alınan en
somut karar bir geçiş hükümetinin kurulmasıydı. Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi üyesi devletler ve bölge devletlerinin katılımıyla yapılan Konferansta
bu karar alınmış ama bunun nasıl ve ne zaman olacağı hususunda net bir yol
belirtilmemişti. Bu yüzden kamuoyunda özellikle Rusya ve İran bu geçiş sürecine
Esed liderlik yapsın derken Türkiye, Katar gibi kimi ülkeler ise geçiş sürecine
Esed’in liderlik yapmaması gerektiğini ifade ettiler. Ama hemfikir oldukları
bir nokta vardı ki o da, rejimi koruyarak bir geçiş sürecinin yaşanmasıydı.
Amerika’nın bu hususta tek endişesi ise Irak’ta yaptığı hatayı burada
tekrarlamamaktı. Bu yüzden Amerika için ister Esed olsun, isterse başka bir
Esed olsun fark etmiyor. Onun için önemli olan sistemin, muhaberatın ve ordunun
parçalanmadan korunması ve Baas rejiminden ve Suriye Koalisyonundan olan
kimselerin olacağı bir geçiş hükümeti kurmak ve uluslararası baskı ile birlikte
bunu, Suriye devrimcilerine ve halkına kabul ettirmek.
Cenevre-I kararları,
“masa başında” alındığı için “sahadakiler” çok fazla dikkate alınmamıştı. Bu
yüzden Cenevre-II Konferans tarihi sürekli ertelendi. Esed rejimine zaman
üstüne zaman tanındı. Amerika istedi ki Esed rejimi katletsin, halkın su,
elektrik ve gıda gibi zaruri ihtiyaçları engellenerek bu plana rıza
göstersinler. Sadece üç hafta devam eden Cenevre-II Konferansı boyunca,
bunların içerisinde Yermük Kampı da olmak üzere yapılan katliamda, toplam beş
bin kişi şehid olmuştu.
Cenevre-II için uzun bir
hazırlık dönemi oldu. Özellikle rejim, İran ve Rusya’nın Cenevre-I’de alınan
karar doğrultusunda “geçiş yönetimini” konuşmaktan ziyade “terör” konusunu
tartışmaya açmak niyetinde idi. İran Cenevre-I’i kabul etmeden, ön koşulsuz
olarak Cenevre-II’ye katılabileceğini duyurdu. Böylece Esed rejimi toplantıya
bir sıfır önde başlayacaktı. Ancak parçalı muhalefetin buna olan tepkisi, SUK
(Suriye Ulusal Konseyi) ile SMDK (Suriye
Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu) arasındaki çatlak ve özellikle
Cenevre-I’in İran tarafından kabul edilmeden Konferansa katılacağını söylemesi
üzerine davet geri çekildi. Böylece yukarıda ifade ettiğim gibi konferansa ayar
verildi.
Diğer önemli bir husus
ise SUK Konferansın hemen öncesinde SMDK’dan ayrılarak, Cenevre-II’ye
katılmayacağını ilan etti. Ayrıca SMDK’dan 40 üye istifa etti. PYD, Kürt
grupların ayrı olarak SMDK’dan bağımsız Konferansa katılmasını istiyordu bu
talep kabul olmayınca PYD bunun dışında kaldı ve Barzani’ye yakın olan grup konferansa
gitti. Bunun üzerine PYD Konferans günü “IŞİD” misali tek taraflı “özerklik”
ilan etti. İşte tüm bu yaşananlar, sözde muhalefetin ne denli parçalı ve kendi
içerisinde bile ne kadar derin ayrılıkları olduğunu gözler önüne sermiş oldu.
Tüm bu ayrılıklar SMDK açısından bir önem arz etmiyor. Çünkü onlara göre
Amerika razı olsun gerisi önemli değil. İşte Cenevre-II tüm bu gelişmelerden
sonra başladı ve ellerindeki Müslümanların kanı henüz kurumamış olan rejim ile
masaya oturuldu.
Cenevre-II
Cenevre-II
görüşmelerinin ilk iki turunun başarısızlıkla sonuçlandığını yukarıda ifade
etmiştim. Ancak buna rağmen taraflar açısından bu Konferans bir takım anlamlar
içeriyor. Taraflar adına konuşan sözcüler birbirini suçlayarak başarısızlığı
birbirine fatura etmeye çalıştılar.
SMDK Sözcüsü Luay Safi; “Görüşmelere
sorunu çözmek için geldik ancak diğer taraf konuşulması gereken asıl konuları
görmezden geldi” dedi.
“Olumlu bir gelişme olacağını sezersek
üçüncü tur görüşmelerine katılırız, karşımızda ciddi bir delegasyon bekliyoruz.
Görüşmeleri kilitleyip çıkmaza sürüklemesinler, oyalama taktiği uygulamasınlar”
dedi.
Rejim adına son
açıklamayı ise Suriye BM Elçisi ve baş müzakereci Beşar Caferi yaptı. Caferi “Biz
çalışma programını kabul ettik. Bunu kabul etmemiz karşı tarafı telaşlandırdı,
kendi özel isteklerini öne sürdüler” diyen Caferi bir maddeyi karara
bağlamadan diğer maddeye geçilemeyeceğini savundu.
Esed rejimi bakımından
Cenevre-II Konferansının üç açıdan önemli olduğu görülmektedir:
1-Üç yıldan beri
uluslararası ölçekte meşruiyetini kaybettiği ifade edilen Esed rejiminin Cenevre’de
muhatap alınarak aslında uluslararası ölçekte hala meşru olduğunu görmüştür.
Bunu yapanlar ise sözde Suriye’nin dostları ve Cenevre’yi çözüm olarak
gösterenlerdir.
2-Konferansın amacının
Esed’li veya Esed'siz bir geçiş hükümetinin tesisi olarak belirlenmesi, gerek
muhalefetin gerekse uluslararası toplumun ülkeyi yaklaşık 40 yıldır yöneten
Baas rejimiyle bir sorununun olmadığını göstermiştir. Bu durum Suriye
Koalisyonu ile Esed rejiminin aynı yerden beslendiklerini göstermektedir.
3-Cenevre-II Konferansında
Esed rejimi muhalefeti zayıf göstermek ve uluslararası sistemin de sorun gördüğü
“terör” konusunu sürekli gündeme getirerek en iyi tercihin kendisi olduğunu
göstermiştir.
SMDK açısından Cenevre-II
Konferansının anlamı şu şekilde sıralanabilir:
a.Uluslararası sistem ve
özellikle Amerika ile birlikte hareket eden önce SUK, ardından kurulan SMDK,
Konferansa tek başına giderek uluslararası sistemde konumunu netleştirmiş ve
Esed rejimi ile görüşmeyi ancak kendisinin midesinin kaldıracağını tüm uluslararası
sisteme göstermiştir.
b.Konferansta ön plana
çıkan SMDK'nın rejimle müzakere süreci akamete uğrarsa bu durumun Suriye muhalefeti
içinde ciddi sıkıntılara yol açabileceğini gördü. Daha önceki Cenevre-I’in
kabul edilmesi görüşünden 3. turda vazgeçebilir.
c.SMDK'nın, rejim ile
müzakere etme aşamasında uluslararası topum ve işbirlikçi Arap ülkeleri
nezdinde güven kazandığını da gördü. Masadan kalkan taraf olursa tek temsilci
olma konumunu kaybedecektir.
Cenevre-II sahadakiler
açısından ne anlam ifade ediyor:
1-Cenevre Konferansı,
Amerika'nın Suriye'deki yönetimi elinde tutmanın ona zaman üstüne zaman
vermenin bir aracıdır.
2-Suriye'ye küfür sistemi
laikliği dayatmanın, samimi Müslümanları ortadan kaldırmanın ve İslam'ı
yönetimden uzaklaştırmanın bir aracıdır.
3-Her ne kadar şimdi net
bir sonuç çıkmasa da Cenevre-II’de bu planın başarısızlıkla sonuçlanmaması için
uluslararası sistemin tüm gücü ile çalışacağı bilinmektedir. Çünkü elinde başka
plan yok.
4-Cenevre-II’ye destek
veren Müslümanların yöneticileri, İslâmî Hilâfet yönetimi ile mücadele etmek
için Batı ile birlikte hareket ederek gerçekten Suriye halkının mı yoksa
Batı’nın mı yanında durduğunu göstermişlerdir.
5-Cenevre-II’ye katılan
bölge devletleri Batı ile aynı dili kullanarak Suriye’ye Batı gibi baktıklarını
göstermiş oldular. Çünkü buradan çıkacak İslâmî bir yönetimden onlar da
korkuyorlar. Çünkü tahtları tehdit altındadır.
6-Cenevre-II’de rejimle
masaya oturan Koalisyon, Batı ile iş tutan ve Suriye halkına kumpas kuran
işbirlikçi birer haindirler. Bu yüzden Konferansa katılanların listesi alınmış
ve onların yargılanacaklarını ifade etmişlerdir. (İslam Cephesi Komutanı)
Sonuç:
Batı, kendi plan ve
projelerine büyük payeler yükleyerek dünya kamuoyunda tüm insanlığı kandırarak
o, ikiyüzlü, pragmatist yüzünü gizliyor. Cenevre-I ve 2 Konferansları asla
Suriye halkına yönelik uygulanan bu vahşi katliamları durdurmak için yapılmış
girişimler değildir.
Cenevre-II’de ABD,
Koalisyona geçiş yönetimini kabul ettirmek istiyordu ki, bu hususta başarılı
oldu. Rejim ise “terör” konusu üzerinde ısrarla durdu. Böylece rejim attığı
varil bombaları ile öldürülen binlerce Müslümanı “terör” bahanesi altında
öldürmek için dünyaya yalan söylemeye devam edebilecek.
Üçüncü tur görüşmesi ise
ancak Esed rejiminin sahada güçlenmesine bağlıdır. Özellikle vahşi Batı’nın
insanî yardım koridoru ve halkın diğer bölgelere nakledilmesi teklifi Esed’in,
yapacağı katliamlara daha fazla olanak sağlayarak bu bölgeleri ele geçirmesini
sağlayacak.
Suriye’de İslâmî yönetim
isteyen gruplara yönelik hem sahada hem de siyasi olarak markaja alarak bu
geçiş sürecinin tamamlanması için çalışacaklar. Ne zaman ki, geçiş süreci
sahadaki muhalefetin de istediği bir noktaya gelecek işte o zaman bu süreç
başlayacak. Bu yüzden Suriye Koalisyonu, uluslararası sistemin tek temsilcisi
olmayı garantilediği için şimdi sahada güçlenmek isteyecek. Bu yüzden SMDK’nın
başındaki Carba, Cenevre-II’den çıkar çıkmaz soluğu Suriye’de aldı.
Sonucun sonucu:
Tüm bu planları,
tuzakları bir tarafa bırakalım. Suriye halkı kendisine kurulan bu tuzakların farkındadır.
Rabbi uğruna, onun dini uğruna verdiği nice canları küfür ideolojisine teslim
etmeyecektir. Nitekim Suriye halkının kurtuluşu için canlarını Allah Subhanehû ve Teâlâ uğrunda ortaya koyan
gruplar sadece silahlı bir direniş değil aynı zamanda Suriye’de rejim sonrası
İslâmî bir devlet kuracaklarını da ifade etmektedirler. Ayrıca Suriye’de, İslâm
Devleti’nin temellerini atacak, İslâmî bir Anayasası olan, siyasi projeye sahip
Hizb-ut Tahrir gibi İslâmî bir partinin varlığı, tüm Suriye halkına güç
vermektedir.
Bu yüzden Cenevre
masasındakiler kaybedecek ve Suriye sahasındakiler Allah Subhanehû ve Teâlâ’nın izni ile kazanacaktır.
Ve o inkâr edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya
sürgün etmek (çıkarmak) için tuzak kuruyorlardı. Ve onlar, bu tuzağı
kuruyorlarken; Allah da tuzak kuruyordu. Ve Allah, tuzak kuranların (karşılık
verenlerin) en hayırlısıdır. (Enfal 30)
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış