Filistin, 1917 işgali,
1948 oyunu sonrasında yüz binlerce kardeşimiz şehit ve yaralı, binlerce öksüz
ve yetim, milyonlarca mülteci…
Suriye zalimleri önceki
zulümlerine son 4 yılda yenilerini ekledi. Yüz binlerce kardeşimiz şehit,
milyonlarca yaralı, kayıp, öksüz, yetim ve mülteci…
Irak, Saddam zalimi
tarafından zulüm ülkesi iken, bu zalimi deviren ABD öncülüğündeki dünya, 1,5
milyondan fazla Müslüman’ı katlederek Irak’ı yerle bir etti. Sonrasında ABD-
İran kuklası Maliki zulmü başladı, on binlerce Müslüman katledildi, tutuklandı.
Kişiler değişti ama zulüm devam ediyor…
Doğu Türkistan,
milyonlarca kardeşimizin şehit edildiği, yüz binlerce mahkûm, ibadetlerin dahi
yasaklandığı, soykırım uygulanan bir belde…
Libya, kan gölü, her gün
onlarca hatta yüzlerce insan öldürülüyor. Bir zalim gidiyor, diğeri geliyor.
Tüm ülkeler kendi vatandaşını geri çağırıyor, yaşananlar gündeme dahi gelmiyor…
Mısır diktatörü, Firavun’u
artmayan zulmü ile binlerce kardeşimizi katletti, on binlercesi ceza evlerinde, binlerce idam kararı ve dahası…
Çeçenistan, Özbekistan,
Kırgızistan, Tacikistan, Hindistan, Afganistan, Pakistan, Malezya, Bangladeş,
Arakan, tüm Ortadoğu, tüm Afrika kıtası ve diğer bölgeler kan gölü, karışıklık,
kargaşa, savaş her yerde. Kısaca her yerde zulüm var ve zalimler iş başında…
Öyle bir dünyada
yaşıyoruz ki, adalet, hak, hukuk, barış gibi değerler, tüm ahlaki, insani ve
ruhi kıymetler ayaklar altında, neredeyse yok hükmünde. Tüm kâfirler
menfaatleri farklı da olsa Müslümanlara yapılanlar karşısında ittifak halinde.
Her yeni silah, her bomba, her füze adeta kobay misali Müslümanlar üzerinde
deneniyor.
Türkiye dahil
Müslümanların bulunduğu tüm ülkelerde icra edilen tüm sistemler kâfirlerin sistemlerinden
kopyalanmış tağuti sistemler. Müslümanların yaşadıkları beldelerde zaman zaman
iktidarlar değişse de hiçbir zaman Müslümanlar ve inandıkları İslâm nizamı hâkim
değil. Allah’ın arzında Allah’ın hükümleri yasaklanmış ve yerine alternatif
sistemler icat edilmiş. Bu yüzden yukarıda kısmen değindiğim ancak kitaplara sığmayacak
zulümler yaşanmış ve her geçen gün hatta saat yeni zulümler yaşanmaya devam
ediyor. Peki, biz hangi zulme daha fazla üzülmeliyiz, hangi zulme daha fazla
tepki göstermeli ve ses çıkarmalıyız, engellemek için önce hangi zulümden
başlamalıyız. Genelde insanlar, özelde ise Müslümanlar bu gidişe nasıl dur
demeli, ne yapmalıyız ki bunlara engel olabilelim.
Bu sorulara verilecek
cevap “çok zor bir soru”, “kişiye göre değişir”, “zamana göre değişir”, “vakıaya
göre değişir” gibi cevaplar olabilir. Ancak öyle bir zulüm var ki, o var
olduğunda diğer tüm zulümler onun varlığı ile var olabiliyor. Tüm zulümlerin kaynağı
o zulüm. O zulüm diğerlerini tetikliyor ve teşvik ediyor. O zulüm katiller,
hain yöneticiler, belam âlimler, suspus güç sahipler, kim olduğunu, nereden
gelip, nereye gittiğini dahi bilmeyen milyonlar ve hatta milyarlarca insan
yetiştiriyor! Bu öyle bir zulüm ki Rabbimiz en çok bu zulme kızıyor ve bize bu
zulmü durdurmamızı emrediyor. Bu zulüm var olduğu için milyonlar ölüyor,
yaralanıyor, sürgün ediliyor, hapsediliyor. Bu öyle bir zulüm ki Allah’ın
arzında bundan daha büyük bir zulüm yok…
Bu zulüm, Allah’ın
arzında Allah’ın hükümlerinin uygulanmamasıdır…
Allah bu zulme
bulaşmayalım diye bize ilk insanı ilk uyarıcı olarak gönderiyor ve her zaman, her
kavme Nebi ve Rasul göndererek “La ilahe
İllallah deyin” tüm zalimlere, “sadece
Allah kanun koyandır deyin” ve “bu
zulme engel olun” diyor.
Bütün Nebi ve Rasullerin
değişmeyen ortak davası İlayi Kelimetullah. Bütün Nebi ve Rasuller tevhide
çağırıyor ve zalimler ile mücadele ediyorlar.
Kur’an’ı Kerim belki
birçok konuya değiniyor, esasları beyan ediyor ancak en fazla Allah’ın hükümlerinin
uygulanmasını, uygulanmadığında en büyük zulmün zuhur edeceğini bizlere
anlatıyor…
Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve
Sellem’in
hayatının her safhasında Allah’ın hükümlerinin uygulanmasına davet ve buna
engel olan zalimlere karşı mücadele bize örnek gösteriliyor.
Bu yüzden Filistin,
Suriye, Irak, Afganistan ve diğer beldelerimizdeki kardeşlerimiz katlediliyor,
yaralanıyor, öksüz ve yetim kalıyor, yerlerinden sürülüyor… Çünkü Allah’ın
arzında Allah’ın hükümleri uygulanmıyor…
Tüm bunlar yaşanırken
insanlar, Müslümanlar duyarsız, zillet içinde yaşamayı kabullenmiş gibi
yaşıyor. Fitne, zillet, düşmanlık her yerde… Çünkü Allah’ın arzında Allah’ın
hükümleri uygulanmıyor…
Yeryüzünün halifesi, tüm
eşyanın varlık nedeni insan, “nereden
geldim?” “nereye gidiyorum?” “beni bu dünyaya kim, neden gönderdi?” gibi
sorulara dahi cevap bulacak kadar aklını kullanmıyor. Çünkü Allah’ın arzında
Allah’ın hükümleri uygulanmıyor…
İnsanlar, Allah’ı,
ahreti unutmuş, paranın, kadının, makamın, futbolun peşinden koşuyor… Aldatıcılar
insanları Allah ile aldatıyor. Çünkü Allah’ın arzında Allah’ın hükümleri
uygulanmıyor…
Allah’ın yerde ve gökte
tüm insanlığa kat kat yetecek kadar rızık vermesine rağmen, insanlığın büyük
çoğunluğu açlık sınırının altında yaşıyor. Afrika kıtasında insanlar açlıktan
ve susuzluktan ölüyor. Çünkü Allah’ın arzında Allah’ın hükümleri uygulanmıyor…
İnsanlar her geçen zaman
içinde ahlaksızlaşıyor, zina artıyor, fuhuş alenileşiyor, faiz dünya gerçeği,
rüşvet hak olarak görülüyor. Adam öldürme, hırsızlık, kapkaç gibi suçlar
Müslümanların yaşadığı yerlerde dahi her gün yüzlerce kez işleniyor. Çünkü
Allah’ın arzında Allah’ın hükümleri uygulanmıyor…
Cahillik tüm iletişim
araçlarına rağmen artıyor. Âlemlerin Rabbi Allah’ı tanımayan milyonlar hatta
milyarlarca insan yetiştiriliyor! Küfür, hakaret, gıybet, dedikodu, yalan
artıyor. Çünkü Allah’ın arzında Allah’ın hükümleri uygulanmıyor…
Kadın- erkek ilişkileri
bozuluyor, boşanma oranları evlilik oranlarına yaklaşıyor, yuvalar
yıkılıyor. Sevgi, merhamet, sadakat,
vefa, muhabbet duyguları azalıyor. Erkek karısını, çocuk annesini, kardeş
kardeşi sırf menfaatten dolayı öldürebiliyor. Çünkü Allah’ın arzında Allah’ın
hükümleri uygulanmıyor…
Daha neler neler şuan
içinde yaşadığımız dünyada fazlası ile yaşanıyor. Çünkü Allah’ın arzında Allah’ın
hükümleri uygulanmıyor… En küçüğünden, en büyüğüne tüm bu zulümler Allah’ın
mülkünde Allah’ın hükümlerinin uygulanmamasından dolayı yaşanıyor. O halde Allah’ın bize öncelikle emrettiği,
bütün Nebi ve Rasullerin fiili olarak mücadele ettiği Allah’ın hükümlerinin
uygulanması konusunda ne yapıyoruz? Neler yapmalıyız? Neler yapabiliriz? Bu
sorulara âcizane kısaca cevap vermeye çalışırsak;
Biz Allah’ın tüm
hükümlerinin uygulanması için mücadele etmeliyiz. Eğer Allah’ın hükümleri yeryüzünde
uygulanırsa o zaman o hükümleri uygulayan Hilâfet Devleti bu zulümlere dur
diyebilir. Fitneyi ortadan kaldırıp, dini yalnız Allah’a has kılmak için etkin
mücadele edebilir. Sadece Müslümanları değil Yahudi, Hıristiyan ve tüm
insanları İslâm’ın aydınlığına çıkarabiliriz. Bu yüzden biz Müslümanlar
öncelikle Allah’ın İlahlığının yeryüzünde engellendiği için ayağa kalmalıyız.
Hilâfet olmadan Gazze,
Halep, Şam, Musul, Bağdat, Kâbil gibi şehirlerimiz vurulmasa da, hatta
ekonomik, sosyal, eğitim açısından kalkınsak dahi Allah’ın hükümleri hâkim
değilse, biz ayağa kalkmalı ve Allah’ın hükümleri uygulanana kadar
oturmamalıyız.
Şunu asla unutmamalıyız,
Allah’ın tüm hükümleri -onlar Kur’an ve Sünnet’te ifade edilmiştir- uygulanmadığı
sürece biz Gazze’yi, Suriye’yi, Irak’ı ve diğer beldelerimizdeki katliamları
engelleyemeyeceğiz. Biz bir zulmü engelleyemeden başka bir zulüm, sonra başkası
ve sonra yine bir başkasını konuşmak, yazmak, çözmek zorunda kalacağız. Hatta
bu zulümlere yenileri eklenecek, bazen susmamız için katliamlar azaltılacak,
anlaşmalar yapılacak, gözümüz boyanacak ancak zulümler şekil değiştirse de
hiçbir zaman bitmeyecek…
Zulmü sadece savaş,
ölüm, yaralanma olarak görmemeliyiz. İlla bizim üzerimize bomba yağması zulüm
değildir. Bugün Arabistan’da kimsenin üzerine bomba yağmıyor, kimse
öldürülmüyorsa orada zulüm yoktur diyebilir miyiz? Diyemeyiz, çünkü
Arabistan’da Allah’ın bütün hükümleri uygulanmıyor. Mescid-i Haram’da dahi İslâm
siyaseti, Müslümanların hali konuşulamıyor. Firavunu anlatan ayetler
güncelleştirildiğinde Firavun misali Kral devreye giriyor ve zulmediyor. Mısır
diktatörünün ve Amerika’nın yanında yer alıyor.
Farklı boyutları ile
olsa da diğer tüm beldelerimiz ve Türkiye’de de zulüm yaşanıyor. Hilâfet’ten
sonra Türkiye’de de Allah’ın hükümleri uygulanmıyor. Bazı kardeşlerimiz en iyi İslâm’ın yaşandığı
yer Türkiye dese de maalesef burada da Allah’ın hükümleri uygulanmıyor. Mesela,
eğitimde sadece başörtüsü yasağını zulüm olarak görenler için zulüm kalkmış
gibi görülse de İslâmî eğitim metodu uygulanmadıkça ve tüm eğitim için İslâmî
kurallara uyulmadıkça Allah’ın hükmüne göre zulüm devam ediyor demektir. Hatta
tüm eğitim konuları İslâmî olsa da ekonomi, hukuk ve benzeri konular İslâmî
olmasa yine zulüm devam ediyor demektir. O halde biz eğer Allah’ın hükümlerinin
tamamı uygulanıyorsa o yönetimi baş tacı etmeliyiz. Ancak Allah’ın hükümlerinin
tamamı uygulanmıyorsa bunun zulüm olduğunu söylemeli ve bu zulme karşı
olmalıyız. Onun için biz bir zulme rağmen bir zulmü, bir zalime rağmen bir
zalimi desteklememeliyiz.
Ölçümüz her zaman
Allah’ın tüm hükümlerinin uygulanması olmalı. Burada bir tehlikeyi de hatırlatmadan
geçmek istemiyorum. “İsrail” saldırılarından dolayı insanlar Müslümanların
başındaki yöneticilerin susmasına ve Başbakan Erdoğan’ın ise fiili bir şey
yapmaksızın sadece konuşmasına karşı tepkililer. “Neden bir şeyler yapılmıyor?” sorusu akıllarda. En azından “Şili devlet başkanının ya da Bolivya
devletinin yaptığı gibi konsolos ve büyükelçileri göndermez mi?” sorularını
soruyorlar. Burada önemli olan Filistin meselesinin İslâm’a göre çözümünün
bilinmesi ve bu yapıldığında bu yöneticilerden razı olunmasıdır. İslâm bizden Hilâfet
Devleti’ni kurmayı ve ordular ile terör devleti “İsrail’i” kökünden yok
etmemizi istiyor. Konsolos göndermenin veya bir anlaşmanın iptal edilmesi güzel
bir tavır olabilir. Ancak Allah’ın bizden istediği tavır bu değildir. Çünkü
gönderilen elçi veya iptal edilen anlaşma akan kanı durduramaz. Rabbimizin
istediği İslâmî çözüm, siyasi devlet tavrıdır ki, onu da ancak İslâm Devleti Hilâfet
yapabilir.
Tüm bunlardan sonra şunu
belirtmeliyim, biz Müslümanlar olarak her ne zulmü yaşıyorsak bunu Allah’ın
hükümlerine bağlamak ve çözümü Allah’ın hükümlerinde aramak zorundayız. Ne
zaman Müslümanlar olarak Allah’ın hükümleri uygulanmadığı için ayağa kalkarız,
mücadele ederiz, işte o zaman en büyük zulmü görmüş, anlamış oluruz… Âlemlerin
Rabbi Allah o zaman bizlere yardım eder ve bizler Allah’ın hükümlerini
uygulayarak tüm zulümleri ve zalimleri yok edebiliriz.
“Şüphesiz, Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında
hükmetmen için biz sana Kitabı hak olarak indirdik. (Sakın) Hainlerin
savunucusu olma.”
(Nisa 105)
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış