Her insanın, hayatın
seyrinde problemlerle karşılaşması muhtemeldir. Bazen kendisiyle, bazen
çevresindeki diğer insanlarla, bazen devletle problemler ortaya çıkabilir.
Probleme bakış, ona bakış açısının farklılığı ile değişkenlik arz eder.
Araştırma ise insanın
uzvî ve içgüdüsel ihtiyaçlarının tamamını doyurma teşebbüslerinden kaynaklanan
sorunlarını çözümleme hakkında olmaktadır. Bundan dolayı araştırmanın esası
insandır. Öyleyse sorunlar diye bilinen şeye bakışın insânî bir sorun olarak
kabul edilip ona göre bakılması gerekmektedir. Zira sorun, insanın bir açlığını
doyurma çabasından kaynaklanmaktadır. O halde bu, kesinlikle insânî bir
sorundur.
Nitekim insan, bekasına,
türüne, nesebine, malına, güvenliğine, inancına ve şerefine karşı düşkündür.
Yiyeceğini, giyeceğini ve meskenini temin etmede çaba sarf eder. İşte bunlar
insanın sorunlarıdır ve fiilen talep edilen bunların temin edilmesidir. O halde
bu çözümlere insânî çözümler olarak bakılmalıdır. Çünkü bu başka bir insan
nezdinde ve tüm insanlar için ihtiyaçtır. O halde araştırma, bunun insan için
karşılanmasıdır. Çünkü bu insânî bir sorundur.
Sağlık imkânlarının,
öğretimin ve toplumun güvenliğinin sağlanması gibi sorunların tamamında durum
aynı şekildedir. Tüm bu hususlar sağlık sorunu, eğitim sorunu ve güvenlik
sorunu olarak değil insânî sorunlar olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla
araştırma ve ihtimam konusu bizzat insandır. O halde mesele, insanın fıtrî
yaratılışından, uzvî ve içgüdüsel ihtiyaçlarının düzenlenmesi keyfiyetinden
kaynaklanan sorunlara yönelik bir araştırmadır.
Makalemde sizlere,
insanın sorunlarından sadece bir tanesi olan “sağlık” sorununun, aciz olan insan
aklından çıkmış kapitalist nizam ile yönetilen Türkiye Cumhuriyeti’nde nasıl
çözümsüz hâle getirildiğini yaşanmış vakıalarla, kanınızı donduracak
ifadelerle, sağlık sektörünün zulmüne uğramış bir ağabeyimizin ağzından sizlere
aktarmak istedim. Kendisiyle dertleştiğimiz birgün küçük yaştaki oğlunun
hastalığından ve bu hastalığın tedavisi sürecinde yaşadıklarından bahsetmişti. Ben
de eğer uygun görürse kendisiyle bir mülakat gerçekleştirip, bu yaşanmışlıkları
ümmet-i Muhammed ile paylaşmak üzere randevu talep etmiştim. Ağabeyimiz,
bizleri kırmayarak memnuniyetle bu talebimizi kabul etti. Makalemin bundan
sonra ki kısmı mülakat şeklinde geçecek.
Mehmet (M): Esselamu aleykum Gökhan ağabey
Gökhan (G): Ve aleykum selam
kardeşim
M:
Öncelikle bizleri kırmayarak, daha önce aramızda konuştuğumuz “evladınızın
hastalığı konusu ve yaşadıklarınızı” mülakat olarak görüşme talebimize icabet
ettiğiniz için Allah sizden razı olsun. Umarız ki sağlık sektöründe yaşanan
zulmü tüm Müslümanlar idrak ederler.
G:
Amin
M:
Kısaca bize kendinizi tanıtabilir misiniz? Ne iş ile meşgulsünüz?
G:
Ben Gökhan. 3 çocuk babasıyım. İnşaat işleriyle uğraşıyorum.
M:
Hasta olan oğlunuz kaç yaşında? Hastalığı tam olarak nedir?
G:
Oğlum, 2012 yılı Haziran ayında doğdu. Doğduktan 20 gün sonra göğsündeki
hırıltı sebebiyle Bursa Çekirge’deki Dörtçelik Çocuk Hastanesi’ne götürdük.
Zatürre olduğunu düşündüklerini söylediler. 5-6 gün sonra bebeğiniz ağırlaştı
diyerek yoğun bakıma aldılar. Hiçbir müdahale, hiçbir tedavi yapılamadı. Biz de
bebeğimize daha iyi bir tedavi imkânı oluşturmak için Uludağ Üniversitesi Tıp
Fakültesine götürme kararı aldık. Orada, 6 ay sonrasına ancak randevu
verebileceklerini söylediler. Fakat ilgili doktorun sekreteri, bize bir “sır”
verdi. “650 TL verirseniz, doktorun özel muayenehanesine gidebilirsiniz” dedi.
Biz de mecburen öyle yaptık. Doktor, hastalığın teşhisi için kan alınıp, test
için BURTOM Sağlık Grubu’na gönderilmesi gerektiğini belirtti. Test ücreti
1,800 TL. Test sonuçları 15 gün içerisinde geldi ve hastalığın teşhisini
koyabildiler. Oğlumun hastalığı “Spinal masküler atrofi (SMA) + Kronik Solunum
Yetmezliği + Trakeostomi Durumu” bu hastalığın dünyada 6 milyonda 1 görülen bir
hastalık olduğu söyleniyor.
M:
Hastalığın tedavi sürecinden bahsedebilir misiniz? Hastanede tedavi nasıl
oluyor?
G:
Oğlumun hastalığının belirtilerinden bahsetmem gerekirse, kendi kendine nefes
alamama, yutkunamama, normal yolla beslenememe, kaslarını istemli olarak
kullanamamayı sayabilirim. Hastanede, solunum cihazına bağlanıyor, kaburga
altından enjektör ile beslenmesi ve sıvı takviyesi sağlanıyor. Sadece,
ciğerlerde enfeksiyon gibi bir durum olursa, antibiyotik takviyesinde
bulunuluyor. Onun dışında, tedavi yok. Hakkım olduğunu bilerek, hastane
çıkışında 1 aylık giderlerimizin devlete kesilen faturasını rica ettim. 4 ay
içinde bana fatura verebildiler. Toplamda 42,000 TL’lik bir fatura.
M:
Evde tedavi devam ediyor mu? Evdeki sağlık teçhizatlarını nasıl temin ettiniz?
Onların elektrik giderlerini nasıl karşılıyorsunuz? Diğer sağlık ekipmanlarını
nasıl temin ediyorsunuz?
G:
Oğlum, 1 ay hastanede kaldı. Sonrasında eve çıkarmayı uygun gördük. Bu noktada,
sizlerle paylaşmak istediğim bir anekdot var. Biz, oğlumuzu eve çıkarmak
istediğimizde hastane bize bir takım evraklar imzalattı. Bazı konularda bizi
bilgilendirmek için zannediyorum ki evrakları imzalamamızı beklediler. Sonradan
bilgilendirildik ki, çocuğumuzun evde yaşamını devam ettirebilmesi için 60,000
TL’lik sağlık ekipmanı gerekiyormuş. Biz bunların, devlet tarafından temin
edileceğini düşündük. Sonradan öğrendik ki, bu gibi durumlarda devlet,
vatandaşını Medikalcilerin insafına terk ediyormuş. Hiçbir sağlık statüsü, doktorluk,
eczacılık vs. olmayan medikalcilerin anlayışı, çok sade bir dil ile “düşmüş bir
insana, bir kez de ben vurayım” anlayışından başka bir şey değil. Kendi
çabalarımla, ekipmanların, üreticilerini bularak daha uygun fiyatlar ile
imkânlarımızı zorlayarak kendimiz temin ettik. Solunum cihazını ve diğer yaşam
ünitelerini eve kurup, oğlumun bakımını evde yapmaya başladıktan 4 gün sonra
bir şok daha yaşadık. Elektriklerimiz kesilmişti ve tüm cihazlar doğal olarak
elektrikle çalıştığından durmuştu. Suni teneffüs ile oğlumu hayatta tuttuk.
Tükenmez kalemin içini çıkararak, oğlumun nefes borusundaki tıkanmışlıkları
çekerek temizledim. Neyse, fark ettik ki hastane, bu kadar önemli bir konuda da
bizi bilgilendirmeyi ihmal etmişti. 8.5 Kw’lık bir jeneratöre ihtiyacımız
olduğu belirlendi. Belediye, Valilik, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
Sağlık Bakanlığı vs. temasa geçmediğimiz yer kalmadı, fakat devletin hiçbir
organı bize bu konuda yardım etmedi. Yine, daha önce de olduğu gibi kendi
imkânlarımızla jeneratörü de temin ettik. Bundan sonra, ay sonunda yaşadığımız
bir şok daha oldu ki o da elektrik faturasıydı. 700 TL fatura gelince, ben yine
Enerji Bakanlığıyla temasa geçtim, fakat onlar elektrik şirketinin özel bir
şirket olduğunu ve bu konuda bir yaptırımları olamayacağını belirttiler.
M:
Devlet bu konuda size yardım etmiyor mu? Gerekli makamlarla temasa geçtiniz mi?
G:
Temasa geçmediğim devletin kurumu kalmadı. Hiçbirinden de olumlu yanıt
alamadım. Bazısı 50 TL yardım etmeyi önerdi, bazısı elektrik kullanmama rağmen
kömür gönderdi, bazısı oğlum beslenemese dahi makarna yardımı yaptı. Ben bu
hesabı yapamıyorum ama devlet bir şekilde kendi hastanesinde aylık 42,000 TL’ye
bakılabilen oğlumun, benim tarafımdan asgari ücret ile bakılabileceğini
düşünüyor olmalı.
M:
Yaşam ünitelerinin dışında, belli zaman aralıklarında değiştirilmesi zorunlu
olan ne gibi ekipmanlar var ve bunların ücretleri neler?
G:
Solunum cihazına (ev ventilatörüne) bağlanan solunum devresi var. Bu devre,
mount katater, bakteri ve nem tutucu filtreden oluşuyor. Medikalcilerde fiyatı
250 TL, ben 90 TL’ye üreticisinden temin ediyorum. Burada yine ilginç bir nokta
var. Solunum cihazının üretici firmanın servis yetkilileri, bu solunum
devresinin 15 günde 1 değiştirilmesinin zorunlu olduğunu, aksi takdirde
olabilecek olumsuz bir durumda üzerlerine sorumluluk almayacaklarını
belirtiyorlar. Doktor ise ayda 1 değiştirin diyor. SGK ise ilginçtir, yılda
sadece 2 tane veriyor. Bunun dışında aspirasyon sondası kullanılıyor. Ne için?
Yutkunma refleksi olmadığı için akciğere kadar oluşabilecek solunum yolu
tıkanıklıklarını açmak için, ağız için ve her burun deliği için. Her bakımda 4
tane kullanıyoruz. Günde 24 tane kullanılıyor. Tanesi 1 TL. Aylık 720 TL yapar.
Bunun dışında, Trakeostomi Kanülü var. Teorik olarak ayda 4 tane. Ama ev
ortamında, en ufak bir durumda sterilize imkânı olmadığı için çöpe atmak
zorunda kalıyoruz, yenisini kullanıyoruz. Tanesi 85 TL. Beslenme enjektörleri,
diğer enjektörler vs.
M:
“Sağlık sektöründe iyileştirmeler yapıldığı, artık herkesin istediği hastanede
ücretsiz olarak muayene ve tedavi olabildiği” söyleniyor. Bu konudaki
görüşlerinizi alabilir miyiz?
G:
Tamamen koca bir yalan. Paranız varsa belki özel hastanelerde sizinle
ilgilenirler. Hastanelerde, oğlumun hastalığını doktorlara ben anlatıyorum.
Beni doktor sanıyorlar. Küçümsemek için söylemiyorum, temizlik görevlisinin
paspası bırakıp, oğlumun başına geldiğini görünce hastaneye gitmemeye karar
verdim. En azından ben, enfeksiyon riskini bildiğim için eldiven takıp,
müdahale ediyorum.
M:
Anlattıklarınızdan sonuç olarak sağlık sektörünün gerçekten keşmekeş bir hâl
aldığını anlıyoruz. Peki sizce, sağlık sektörünün bu hâlde olmasının üzerimize
tatbik edilen nizamla bir bağlantısı var mıdır?
G:
Kesinlikle nizamla bağlantısı var. İnsana insan olarak bakmadıkları için oluyor
bu yaklaşımlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin yetkili makamlarına soruyorum, “benden
neden vergi alıyorlar, benim neden sağlık sigortam var, sigorta ne anlama
geliyor?” Benim bildiğim, bu sistemde, SGK’ya ödenen paralar, hastalık
durumunda, bir kişi iş yapamaz duruma düştüğünde devletin o kişiye bakması için
ödeniyor. Devlet, benim oğluma bakmıyorsa biz neden sigortalıyız. Sigorta ne
demek? Oğlumun, yaşaması için olmazsa olmaz gerekli malzemeler listesinde 8
doktorun imzası var. Ben şu ilacı karşılarım ama şu sağlık ekipmanını
karşılamam ne demek?
M:
Anlattıklarınız çok çarpıcı anekdotlar. Allah razı olsun ağabey, Rabbim yar ve
yardımcınız olsun. Allah sabrınızı arttırsın inşaAllah. Yaptıklarınızı,
gayretlerinizi, mücadelenizi şüphesiz ki her şeyi gören Rabbimiz görüyor.
Yarın, bu ufacık yavrunuz Allah’ın huzuruna çıktığında “Rabbim sen beni bu
anne-babaya emanet ettin. Onlar da senin emanetine hakkıyla sahip çıktılar” der
inşaAllah.
G:
Allah sizden de razı olsun kardeşim. Allah, mutlak yardımcımız. Tıbbın, 1 yıl
yaşamaz dediği oğlumuz Allah’ın yardımıyla 3 yaşına yaklaşıyor. Allah izin verdiği
müddetçe, mücadelemiz, “devlete rağmen” devam edecek.
Bu mülakattan ötürü
Rabbim, Gökhan ağabeyimizden razı olsun. Konumuzun bütünlüğüyle bu mülakatı
bağlayacak olursak;
İslâmî akide; insan,
hayat ve kâinat hakkında küllî bir fikirdir. İnsanın hayattaki varlığının manasını
belirlemiş, ona mutluluğun manasını öğretmiş, sorunlarını da çözümlemiştir.
İster fert olarak kendisi ile olan alâkasını, isterse bir aile veya toplum
olarak başkalarıyla olan alâkalarını da eşsiz ve dakik bir nizam ile tanzim
etmiştir. Yine fertleri arasındaki veya diğer toplumlar ile olan alâkasını,
hükümlerle ve sâbit bir nizamla toplumun sorunlarını da çözümlemiştir.
Ele aldığımız sağlık
problemi ya da genelde diğer problemlerimiz insânî sorunlardır. Öyleyse bu
insanın alâkalarından herhangi bir alâkaya yönelik bir düzenlemedir.
Dolayısıyla bu, kulların fiilleri ile alâkalı şer’î meseleler olmaktadır ki
çözümü bu sorunlarla alâkalı şer’î hükmü bilmektir. Yiyeceğin, giyeceğin ve
meskenin her fert için temin edilmesi, insanın sorunlarının çözümü olan şer’î hükümlerdir.
Millî servetin artırılması ve ekonominin geliştirilmesi değildir. Çünkü hayati
problemlerin çözümü için bu, insânî bir sorun olarak kabul edilmiş ve ferde
fert açısından bakılmıştır. Eğer sorun, Millî servetin artırılması ve
ekonominin geliştirilmesi olarak görülürse, ekonomik bir sorun olarak kabul
edilmiş ve bu sorun için hatalı bir çözüm konulmuş olur. Çünkü, insanların aç ya
da tok olmalarına bakılmadan, barınacak evlerinin olup olmadığı araştırılmadan,
insanın ihtiyaçları göz ardı edilerek servetin geliştirilmesi ve üretimin
artırılması esas alınmış olur.
İslâm, insânî sorunlar
olması itibariyle tüm bu sorunları çözümlemek üzere gelmiştir. Yani insan
kendisiyle alâkasını düzenleyeceği, arzularını gerçekleştireceği ve açlıklarını
doyuracağı keyfiyeti bilmek ister. İnsan bu alâkalarını hayvanlar gibi
içgüdülerine dönerek yürütmemelidir. İnsan, üzerine düşen bu keyfiyetin ne
olduğunu sorduğunda ise İslâm bu sorunları şer’î hükümler ile çözümlemiştir. Şer’î
hüküm ise Şarî’in kulların fiillerine müteallik hitâbıdır.
Dolayısıyla yukarıda
örneğini verdiğim ve bunun dışındaki insana ait tüm sorunların çözümleri, Allah
Subhanehû ve Teâlâ’nın insanın
fiillerini gereğince yürütmesini emrettiği şer’î hükümlerdedir. Esasen sorunların
tek çözümü vardır o da insanın sorunlarının çözümlenmesidir. Konularına ve alanlarına
göre kısımlara ayrılmadan, yani ekonomik, toplumsal, yönetimsel sorunlar olarak
bakılmadan insânî sorunlar olarak değerlendirip şer’î hükümler ile çözümlenmelidir,
başkası değil! İşte böylece soruna konuları açısından bakmak ile insânî
sorunlar olarak bakmak arasındaki fark ortaya çıkmaktadır.
İnsanın, sorunlarının
çözümlenmesinde İslâmî metodun rehberinin şer’î hükümler olduğu da açığa
çıkmaktadır. İslâm, insanları zulümattan nura ulaştırmak, müreffeh bir yaşam
sağlamak, nefislerinde, zürriyetlerinde, güvenliklerinde, şereflerinde,
toplumlarında, devletlerinde ve akidelerinde mutmain olmaları için şer’î
hükümleri getirmiştir.
Rabbimizden niyaz
ediyorum ki bizlere en tez vakitte bu şer’î hükümlerin tatbik edileceği,
insanın insan gibi değer göreceği, bekasının, türünün, nesebinin, malının,
güvenliğinin, inancının, şerefinin ve sağlığının korunduğu İslâm Hilafet
Devleti’ni nasip etsin. Amin!
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış