Toplumların en büyük gücü gençleri, en büyük serveti de sahip oldukları
hayata yön veren fikirleridir. Bu gençlere ve servete sahip olan toplumlar asla
kaybetmezler. Kaybetmiş olsalar bile kaybettiklerini tekrar kazanabilirler.
Bunlara sahip olmayanlar her neye sahip olursa olsunlar kaybetmeye
mahkûmdurlar. Osmanlı Devleti fikrî serveti ve gençlerini kaybettiğinde dünyaya
hâkim olan bir devlet iken bu gücünü kaybetti. Allah Rasulü SallAllahu
Aleyhi ve Sellem, İslâm’ın fikrî liderliği ile gençleri etkiledi ve
insanlık tarihinin görmediği mükemmel kalkınmayı yaparak, yepyeni bir tarih
yazdı.
Bugün ümmetimiz ve özellikle gençlerimiz, bütün insanlığın kurtuluşu olan İslâm’ı
hakkı ile bilmiyor, anlamıyor ve yaşamıyor! Çünkü İslâm, dünyanın hiçbir
yerinde uygulanmıyor ve ona davet etkin şekilde yapılamıyor! Hatta İslâm’ın
insanların hayata bakış açılarına yön verecek, hidayet kaynağı olan akidesi ve
bütün sorunları çözecek olan hayat nizamı bilinmiyor!
İşte bu ahval ve şartlarda gençlere yine büyük görevler düşüyor. Gençler
ile İslâm’ı buluşturmamız gerekiyor. Bizden çalınan gençlerimizi onlardan geri
almamız, insanlığı içine düştüğü bu zifiri karanlıklardan İslâm’ın hidayeti ile
aydınlatmamız gerekiyor. Batıl seçeneklerin yanına hak olan İslâm’ı koymamız,
suskunluğun hâkim olduğu bu çağda İslâm ile huzur ve mutluluğun geleceğini
haykırmamız gerekiyor.
İşte bizim ve özellikle gençlerin davası, şiarı, hedefi İslâm olmalı! Bütün
nebi ve rasullerde olduğu gibi Allah’a kulluk edilecek bir toplumun, hayatın
kurulması için mücadele edilmeli. Tevhidî bir bilinç ile Rasulullah Alehyi’s
Salatu ve’s Selam’dan bize miras kalan İslâm davasına sarılmalı ve İslâm’ı
hayat nizamı olarak tatbik etmeli.
O hâlde bugünün Müslüman gençleri olarak; deveye sorulan “yokuş mu
istersin yoksa iniş mi?” sorusu gibi “kapitalizm mi yoksa sosyalizm mi?”
dayatmasına karşı “İslâm’a ne olmuş!” demeli ve İslâm’ı istediğimizi
haykırmalıyız! Akla, fıtrata ve bilime göre batıllığı ispat edilmiş hatta
bitmiş-tükenmiş olan kapitalizm ve sosyalizm ideolojisini temcit pilavı gibi
defalarca ısıtıp insanlığa kurtuluş olarak koyanlara “dur” demeliyiz.
ABD, AB, Çin ve Rusya’yı kurtuluş olarak gösterenlere bu terör devletlerinin
kurtuluş olmadığını ve kurtuluşun İslâm’da olduğunu göstermeliyiz. Batıl
söylemlere, davetlere karşı çaresiz insanlara çarenin İslâm olduğunu
anlatmalıyız.
Sadece maddi değerlere önem vererek insanlığı bedbaht eden Batılı yaşam
tarzının yerine insani, ahlaki ve ruhi değerleri önemsemeli ve bunları yaşamalı,
yaşatmalıyız. Rasyonalist eğitim anlayışı ile vahyi reddeden, sadece akıl ve
bilime dayanan, seküler bakış açısı ile yetişen ruhsuz bir nesil yerine; vahyi
ölçü, bilimi ise değer görerek hareket eden bir nesil yetiştirmeliyiz.
Kapitalizmin, “din ile kalkınamayız, hayatımızdan dini çıkarmalıyız ancak maddi
kalkınmayı bu şekilde başarırız” bakış açısının yerine, “hak din İslâm olmadan
kalkınamayız” anlayışını zihinlere yerleştirmeliyiz. Laiklik, demokrasi,
bilimin mutlaklığı yerine vahyin mutlak olduğunu bütün dünyaya göstermeliyiz.
Sadece kendini düşünen, kendi sorunları ile ilgilenen, küçük ve basit
zevklerinde mutluluğu arayan bireyler yerine; insanlığı düşünen, onların
sorunlarını dert edinen gençler olmalı ve bu şekilde hareket edecek gençlere
ulaşmalıyız. İnsanı istek ve arzularının kölesi hâline getiren, modernlik
ambalajı ile her türlü çirkefliği servis eden, “özgürlük” adı altında aklını ve
arzularını ilah edinen, egosu kabarık, şımarık insanları, Allah’a kulluğun
zirvesine çıkarmak ve yaratılış gayesine uygun hareket etmek için tevhidi
anlatmalıyız. TV, telefon, bilgisayar ve sanal medya ile işgal edilen zihinleri
İslâm ile arındırmalı ve bu alanlarda etkin çalışmalar yapmalıyız.
Müslüman gençler olarak, hem bu davayı hayata hâkim kılmak için taşımalı
hem de bu davanın karşısında duran zalimlere karşı mücadele etmeliyiz. Çünkü
bugün İslâm iktidarda, hayatta değil. Bu yüzden İslâm’ın yerine iktidarda olan
her düşünce ve nizama karşı tevhidî bir duruşumuz olmalı ve onlar ile mücadele
etmeliyiz. Allah Rasulü’nün ashabı ile birlikte Mekke’nin Daru’n Nedvesi’ne
karşı başlattığı büyük mücadelenin aynısı biz de bugün başlatmalıyız.
Çünkü hak din tarafında olanlar her zaman canlı, aktif bir ümmet olmalıdır.
İnsanlık tarihi içinde bütün nebi ve rasuller bu canlılığı oluşturmuşlar; sayı,
güç, imkânlar ne olursa olsun ilahi davanın mücadelesini vermişlerdir. İlahi
bir nizama iman edenler aktif bir ümmet olamazlar ise davanın etkisi, gücü ve
anlaşılması mümkün olmayacaktır. İşte bugün İslâm davasının insanlar tarafından
anlaşılmaması ve konuşulmamasının en önemli nedeni Müslümanların bu davayı
bütün boyutları ile insanlığa dava olarak götürmemeleridir. Elbette İslâm
davası kıyamete kadar yeryüzündeki bütün insanlar için hayattadır ve tek
kurtuluş reçetesidir. Öyle ki İslâm, sadece ibadetler ile ilgili değil bir
hayat nizamı olarak anlaşılmalı, yaşanmalı ve insanlara anlatılmalıdır.
Amacımız İslâm’ın yeryüzünde hâkim olması olmalı.
İşte bugün Müslüman gençlerin hedefi bunları gerçekleştirmek olmalı. Çünkü
Müslüman gençler sadece “Allah var” demekle yetinmiyor; “Allah var”
diyor ve şirk, küfür ve bidatlerden uzaklaşarak Allah’a iman ediyor ve
insanlığı buna davet ediyor. Allah dışındaki bugün bize dayatılan tüm ilahların
insanlığı dünya ve ahirette helake götürdüğüne iman ederek Allah’tan başka ilah,
rab, melik, hâkim güç tanımıyor. Rabbimizden gelen İslâm risaletinin bütün
insanlar için tek kurtuluş olduğuna da iman ediyor ve buna davet ediyorlar.
Bu çağın en büyük sorunu İslâm dışı bir hayattır. Tüm sorunların İslâmi bir
bakışla çözülebileceği ve İslâm’ın bugüne taşınması, bugünün koşullarında
yeniden yorumlanması yerine; bugünün sorunları İslâmi değer ve anlayışın ışığında
ele alınmadır. İslâm 100 yıllık değil 1444 yıllık bir geçmişi ile insanlığı
hidayet ve adalet ile mutlu etmiştir. İslâm, ilk günkü gibi insanlığı
değiştirmek için korunan ve insanların muhtaç olduğu dindir. İşte Müslüman, bu
şekilde iman eden ve hayata her alanda bu iman ile şekil veren insandır. “Bu
zamanda da mı?” diyenlere; “Evet, bu zamanda da bu şekilde iman ediyoruz
ve kıyamete kadar da bu şekilde iman edeceğiz” diyen bir gençlik olmalıyız.
Çağın gereklerine göre İslâm’ı anlamayı değil İslâm’ın bakış açısı ile çağı,
zamanı okumayı, yaşamayı hedef edinen bir gençlik olmalıyız. Tüm medeni
zannedilen anlayış ve kanunlara rağmen medeni zannedileni değil ilahi olanı
tercih eden bir gençlik olmalıyız. Bu çağın insanlarını algılar ile aldatanlara
karşı hidayeti ulaştırma ve aydınlatma derdi olan bir gençlik olmalıyız.
Tevhidin karşısında olan her şeye meydan okuyan ve onları reddederek hakkın hâkimiyeti
için çalışan bir gençlik olmalıyız. Derdimiz, davamız, hedefimiz İslâm olmalı…
Çünkü bugün gençleri yaratılış gayesinden uzaklaştıran, hedefsiz,
kimliksiz, şahsiyetleri bozuk, batıl fikirler ile inançsızlığa yönlendiren,
uyuşturucu, içki, zina, ahlaksızlık gibi kötü alışkanlıklara alıştıran, eğitim
ve öğretimden nasibini alamamış gayri İslâmi eğitim sistemidir. Gençleri
yeniden dünya liderliğine aday yaparken, dünya ve ahiret bilincini aşılayan
eğitim ve öğretim metodu ve müfredatı ancak İslâmi bir eğitimle mümkündür.
Gençlerin yaşadığı gelecek kaygısının ve ekonomik beklentilerinin müsebbibi
kapitalist iktisat nizamıdır. Kapitalizm; ekonomik krizlerin, işsizliğin,
yoksulluğun, gelir adaletsizliğinin, faiz lobilerinin, bankaların, borsanın,
yeraltı ve yerüstü zenginlikleri sömüren büyük şirketlerin, dış borçlanmanın,
cari açıkların, ümmetin ortak malı olan kamu mülkiyetlerinin
özelleştirilmesinin ve daha birçok sorunun sebebidir. Bu sorunlar ancak müsebbip
ortadan kaldırıldığında yok edilebilir. Bu da Hilâfet Devleti’nin İslâm iktisat
nizamını uygulaması ile mümkündür.
Gençleri birleştirecek hatta kardeş yapacak tek unsur ancak İslâm
kardeşliği, ümmet bilincidir. İnsanlar arasında yayılan milliyetçilik,
ırkçılık, vatancılık, bölgecilik gibi gayri İslâmi fikirler ancak ihtilaf ve
ayrılığın sebebi olan batıl fikirler ortadan kalktığında kaldırılabilir.
İnsanlara etnik kimlikleri, yaşadıkları vatanları, dilleri, renkleri ve
çıkarlar üzerinden değil sadece insan olmaları vasfı ile onlara hak ettikleri
kıymeti vermek ve kardeşlik bilinci ile hareket etmek insanlar arasındaki
ihtilafları ortadan kaldıracak tek çözümdür. Bizler bütün insanlığı kuşatacak
evrensel ve cihanşümul bir fikre liderlik ettiğimizi unutmamalıyız!
Sosyal hayattaki bozulma, cinayetlerin, hırsızlıkların, suçlu ve günahkâr
insanların çoğalması, cezaevlerinden sitelerin inşa edilmesi, aflara rağmen
cezaevlerindeki doluluk oranın devam etmesi, milyonlarca dosyanın varlığı İslâm
adaletinin tatbik edilmemesinden dolayıdır.
Kadını bir meta hâline getiren, erkeği yok sayan, aileyi yok eden, eşcinsellere
haklar veren, nesilleri ailesinden kopararak fikirsiz, cinsiyetsiz hâle getiren
miras ve diğer konularda İsviçre’den alınan medeni kanun, CEDAW, İstanbul
Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa ve benzerleri yıkımın sebebidir. Ekini, nesli,
aile ve toplumu koruyacak olan İslâm içtimai nizamıdır.
Anayasa, gerek son düzenlemesi ile gerekse de 1982, 1960 hatta 1920’lerdeki
hâli ile esastan ithal edilmiştir. Kanunlar açısından ise; Medeni Kanunu 17
Şubat 1926’da, Borçlar Kanunu 8 Mayıs 1928’de, İcra ve İflas Kanunu 9 Haziran
1932’de ve Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu İsviçre’den; Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu 4 Nisan 1929’da ve Ticaret Kanunu 10 Mayıs 1928’de Almanya’dan; Ceza
Kanunu 1 Mart 1926’da İtalya’dan, İdare Hukuku “Şuray-ı Devlet”
isimlendirmesiyle 23 Kasım 1925’te yasalaşarak Fransa’dan ithal edilmiştir.
Kılık-kıyafet, İngiliz fötr şapkasına kadar Batı’dan ithal edilip kanunla
dayatılmıştır. Yönetim şeklini ABD’den, anayasa ve kanunları Batılı ülkelerden
değil halk ile bütünleşen, halkın derdi ile dertlenen ve dertlere derman olan İslâm’dan
almalı; Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurmalı, anayasa ve kanunların tamamında İslâm
nizamına göre hareket etmeliyiz.
ABD “emperyalist ve katil bir devlet”, Yahudi terör
varlığı “terörist”, Rusya, Çin, Avrupa devletleri emperyalist, on
yıllardır kapısında beklenilen AB, emperyalistlerin askerî sopası olan NATO
üyeliği ve tüm ihanet ürünü anlaşmalar ve bunların gereği her türlü tavizin
verilmesi, onların çıkarlarına ses çıkarılmaması kalkınmanın önündeki en büyük
engel görülmeli ve tek devlet, tek ümmet, tek bir halife ve tek bir bayrak
altında birleşmenin çabası ve yollarını konuşmalıyız.
İslâmi bir hayatın olmaması insanların mutsuzluğunun en temel sebebidir. Bu
yüzden insanlar hiçbir konuda mutlu değiller. İktidardan muhalefete, fakirden
zengine, doğudan batıya her kesim yönetimden, eğitimden, ekonomiden, hukuktan,
sosyal hayattan şikâyetçi durumda.
İslâm sadece Müslümanlar için değil tüm insanlık için tek kurtuluş
çaresidir. İslâm hayata hâkim kılınmadan, birey, aile, toplum ve devlette
uygulanmadan huzur ve mutluluğun sağlanması mümkün değildir.
Biz, İslâm gibi mükemmel ve evrensel bir nizam ile şereflenmiş bir ümmetiz.
Mutlak doğrumuz, tek ölçümüz, değişmez kaynağımız İslâm’dır. Onun dışında
hiçbir kavram, fikir, görüş asla doğru değildir. İslâm’a uyan ölçü ölçümüzdür.
Bizim için vatan, Allah’ın hükümlerinin hükmedilmesi gereken Müslümanların
yaşadığı yerlerdir. Bizim kardeşliğimizin önünde hiçbir sınır yoktur. İslâm
beldelerinin tamamı tüm Müslümanların toprağı, vatanıdır. Bu topraklarda zuhur
eden Yunan felsefesi ve onların temsilcileri Heraklitos, Diyojen bizim için
batıldır. Mekke topraklarında vahyedilen İslâm, tek doğrumuz; Onu getiren Allah
Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem de tek lider ve önderimizdir ve biz,
insanlar arasından çıkarılmış tek bir ümmetiz.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış