Gençliği Zehirleyen Sistemin Panzehiri İslâm

Reyhan Bayoğlu

Toplumların en büyük gücü gençleri, en büyük serveti de sahip oldukları hayata yön veren fikirleridir. Bu gençlere ve servete sahip olan toplumlar asla kaybetmezler. Kaybetmiş olsalar bile kaybettiklerini tekrar kazanabilirler. Bunlara sahip olmayanlar her neye sahip olursa olsunlar kaybetmeye mahkûmdurlar. Osmanlı Devleti fikrî serveti ve gençlerini kaybettiğinde dünyaya hâkim olan bir devlet iken bu gücünü kaybetti. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem, İslâm’ın fikrî liderliği ile gençleri etkiledi ve insanlık tarihinin görmediği mükemmel kalkınmayı yaparak, yepyeni bir tarih yazdı.

Bugün ümmetimiz ve özellikle gençlerimiz, bütün insanlığın kurtuluşu olan İslâm’ı hakkı ile bilmiyor, anlamıyor ve yaşamıyor! Çünkü İslâm, dünyanın hiçbir yerinde uygulanmıyor ve ona davet etkin şekilde yapılamıyor! Hatta İslâm’ın insanların hayata bakış açılarına yön verecek, hidayet kaynağı olan akidesi ve bütün sorunları çözecek olan hayat nizamı bilinmiyor!

İşte bu ahval ve şartlarda gençlere yine büyük görevler düşüyor. Gençler ile İslâm’ı buluşturmamız gerekiyor. Bizden çalınan gençlerimizi onlardan geri almamız, insanlığı içine düştüğü bu zifiri karanlıklardan İslâm’ın hidayeti ile aydınlatmamız gerekiyor. Batıl seçeneklerin yanına hak olan İslâm’ı koymamız, suskunluğun hâkim olduğu bu çağda İslâm ile huzur ve mutluluğun geleceğini haykırmamız gerekiyor.

İşte bizim ve özellikle gençlerin davası, şiarı, hedefi İslâm olmalı! Bütün nebi ve rasullerde olduğu gibi Allah’a kulluk edilecek bir toplumun, hayatın kurulması için mücadele edilmeli. Tevhidî bir bilinç ile Rasulullah Alehyi’s Salatu ve’s Selam’dan bize miras kalan İslâm davasına sarılmalı ve İslâm’ı hayat nizamı olarak tatbik etmeli.

O hâlde bugünün Müslüman gençleri olarak; deveye sorulan “yokuş mu istersin yoksa iniş mi?” sorusu gibi “kapitalizm mi yoksa sosyalizm mi?” dayatmasına karşı “İslâm’a ne olmuş!” demeli ve İslâm’ı istediğimizi haykırmalıyız! Akla, fıtrata ve bilime göre batıllığı ispat edilmiş hatta bitmiş-tükenmiş olan kapitalizm ve sosyalizm ideolojisini temcit pilavı gibi defalarca ısıtıp insanlığa kurtuluş olarak koyanlara “dur” demeliyiz. ABD, AB, Çin ve Rusya’yı kurtuluş olarak gösterenlere bu terör devletlerinin kurtuluş olmadığını ve kurtuluşun İslâm’da olduğunu göstermeliyiz. Batıl söylemlere, davetlere karşı çaresiz insanlara çarenin İslâm olduğunu anlatmalıyız.

Sadece maddi değerlere önem vererek insanlığı bedbaht eden Batılı yaşam tarzının yerine insani, ahlaki ve ruhi değerleri önemsemeli ve bunları yaşamalı, yaşatmalıyız. Rasyonalist eğitim anlayışı ile vahyi reddeden, sadece akıl ve bilime dayanan, seküler bakış açısı ile yetişen ruhsuz bir nesil yerine; vahyi ölçü, bilimi ise değer görerek hareket eden bir nesil yetiştirmeliyiz. Kapitalizmin, “din ile kalkınamayız, hayatımızdan dini çıkarmalıyız ancak maddi kalkınmayı bu şekilde başarırız” bakış açısının yerine, “hak din İslâm olmadan kalkınamayız” anlayışını zihinlere yerleştirmeliyiz. Laiklik, demokrasi, bilimin mutlaklığı yerine vahyin mutlak olduğunu bütün dünyaya göstermeliyiz. 

Sadece kendini düşünen, kendi sorunları ile ilgilenen, küçük ve basit zevklerinde mutluluğu arayan bireyler yerine; insanlığı düşünen, onların sorunlarını dert edinen gençler olmalı ve bu şekilde hareket edecek gençlere ulaşmalıyız. İnsanı istek ve arzularının kölesi hâline getiren, modernlik ambalajı ile her türlü çirkefliği servis eden, “özgürlük” adı altında aklını ve arzularını ilah edinen, egosu kabarık, şımarık insanları, Allah’a kulluğun zirvesine çıkarmak ve yaratılış gayesine uygun hareket etmek için tevhidi anlatmalıyız. TV, telefon, bilgisayar ve sanal medya ile işgal edilen zihinleri İslâm ile arındırmalı ve bu alanlarda etkin çalışmalar yapmalıyız.

Müslüman gençler olarak, hem bu davayı hayata hâkim kılmak için taşımalı hem de bu davanın karşısında duran zalimlere karşı mücadele etmeliyiz. Çünkü bugün İslâm iktidarda, hayatta değil. Bu yüzden İslâm’ın yerine iktidarda olan her düşünce ve nizama karşı tevhidî bir duruşumuz olmalı ve onlar ile mücadele etmeliyiz. Allah Rasulü’nün ashabı ile birlikte Mekke’nin Daru’n Nedvesi’ne karşı başlattığı büyük mücadelenin aynısı biz de bugün başlatmalıyız.

Çünkü hak din tarafında olanlar her zaman canlı, aktif bir ümmet olmalıdır. İnsanlık tarihi içinde bütün nebi ve rasuller bu canlılığı oluşturmuşlar; sayı, güç, imkânlar ne olursa olsun ilahi davanın mücadelesini vermişlerdir. İlahi bir nizama iman edenler aktif bir ümmet olamazlar ise davanın etkisi, gücü ve anlaşılması mümkün olmayacaktır. İşte bugün İslâm davasının insanlar tarafından anlaşılmaması ve konuşulmamasının en önemli nedeni Müslümanların bu davayı bütün boyutları ile insanlığa dava olarak götürmemeleridir. Elbette İslâm davası kıyamete kadar yeryüzündeki bütün insanlar için hayattadır ve tek kurtuluş reçetesidir. Öyle ki İslâm, sadece ibadetler ile ilgili değil bir hayat nizamı olarak anlaşılmalı, yaşanmalı ve insanlara anlatılmalıdır. Amacımız İslâm’ın yeryüzünde hâkim olması olmalı.

İşte bugün Müslüman gençlerin hedefi bunları gerçekleştirmek olmalı. Çünkü Müslüman gençler sadece “Allah var” demekle yetinmiyor; “Allah var” diyor ve şirk, küfür ve bidatlerden uzaklaşarak Allah’a iman ediyor ve insanlığı buna davet ediyor. Allah dışındaki bugün bize dayatılan tüm ilahların insanlığı dünya ve ahirette helake götürdüğüne iman ederek Allah’tan başka ilah, rab, melik, hâkim güç tanımıyor. Rabbimizden gelen İslâm risaletinin bütün insanlar için tek kurtuluş olduğuna da iman ediyor ve buna davet ediyorlar.

Bu çağın en büyük sorunu İslâm dışı bir hayattır. Tüm sorunların İslâmi bir bakışla çözülebileceği ve İslâm’ın bugüne taşınması, bugünün koşullarında yeniden yorumlanması yerine; bugünün sorunları İslâmi değer ve anlayışın ışığında ele alınmadır. İslâm 100 yıllık değil 1444 yıllık bir geçmişi ile insanlığı hidayet ve adalet ile mutlu etmiştir. İslâm, ilk günkü gibi insanlığı değiştirmek için korunan ve insanların muhtaç olduğu dindir. İşte Müslüman, bu şekilde iman eden ve hayata her alanda bu iman ile şekil veren insandır. “Bu zamanda da mı?” diyenlere; “Evet, bu zamanda da bu şekilde iman ediyoruz ve kıyamete kadar da bu şekilde iman edeceğiz” diyen bir gençlik olmalıyız. Çağın gereklerine göre İslâm’ı anlamayı değil İslâm’ın bakış açısı ile çağı, zamanı okumayı, yaşamayı hedef edinen bir gençlik olmalıyız. Tüm medeni zannedilen anlayış ve kanunlara rağmen medeni zannedileni değil ilahi olanı tercih eden bir gençlik olmalıyız. Bu çağın insanlarını algılar ile aldatanlara karşı hidayeti ulaştırma ve aydınlatma derdi olan bir gençlik olmalıyız. Tevhidin karşısında olan her şeye meydan okuyan ve onları reddederek hakkın hâkimiyeti için çalışan bir gençlik olmalıyız. Derdimiz, davamız, hedefimiz İslâm olmalı…

Çünkü bugün gençleri yaratılış gayesinden uzaklaştıran, hedefsiz, kimliksiz, şahsiyetleri bozuk, batıl fikirler ile inançsızlığa yönlendiren, uyuşturucu, içki, zina, ahlaksızlık gibi kötü alışkanlıklara alıştıran, eğitim ve öğretimden nasibini alamamış gayri İslâmi eğitim sistemidir. Gençleri yeniden dünya liderliğine aday yaparken, dünya ve ahiret bilincini aşılayan eğitim ve öğretim metodu ve müfredatı ancak İslâmi bir eğitimle mümkündür.

Gençlerin yaşadığı gelecek kaygısının ve ekonomik beklentilerinin müsebbibi kapitalist iktisat nizamıdır. Kapitalizm; ekonomik krizlerin, işsizliğin, yoksulluğun, gelir adaletsizliğinin, faiz lobilerinin, bankaların, borsanın, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri sömüren büyük şirketlerin, dış borçlanmanın, cari açıkların, ümmetin ortak malı olan kamu mülkiyetlerinin özelleştirilmesinin ve daha birçok sorunun sebebidir. Bu sorunlar ancak müsebbip ortadan kaldırıldığında yok edilebilir. Bu da Hilâfet Devleti’nin İslâm iktisat nizamını uygulaması ile mümkündür.

Gençleri birleştirecek hatta kardeş yapacak tek unsur ancak İslâm kardeşliği, ümmet bilincidir. İnsanlar arasında yayılan milliyetçilik, ırkçılık, vatancılık, bölgecilik gibi gayri İslâmi fikirler ancak ihtilaf ve ayrılığın sebebi olan batıl fikirler ortadan kalktığında kaldırılabilir. İnsanlara etnik kimlikleri, yaşadıkları vatanları, dilleri, renkleri ve çıkarlar üzerinden değil sadece insan olmaları vasfı ile onlara hak ettikleri kıymeti vermek ve kardeşlik bilinci ile hareket etmek insanlar arasındaki ihtilafları ortadan kaldıracak tek çözümdür. Bizler bütün insanlığı kuşatacak evrensel ve cihanşümul bir fikre liderlik ettiğimizi unutmamalıyız!

Sosyal hayattaki bozulma, cinayetlerin, hırsızlıkların, suçlu ve günahkâr insanların çoğalması, cezaevlerinden sitelerin inşa edilmesi, aflara rağmen cezaevlerindeki doluluk oranın devam etmesi, milyonlarca dosyanın varlığı İslâm adaletinin tatbik edilmemesinden dolayıdır.

Kadını bir meta hâline getiren, erkeği yok sayan, aileyi yok eden, eşcinsellere haklar veren, nesilleri ailesinden kopararak fikirsiz, cinsiyetsiz hâle getiren miras ve diğer konularda İsviçre’den alınan medeni kanun, CEDAW, İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa ve benzerleri yıkımın sebebidir. Ekini, nesli, aile ve toplumu koruyacak olan İslâm içtimai nizamıdır.

Anayasa, gerek son düzenlemesi ile gerekse de 1982, 1960 hatta 1920’lerdeki hâli ile esastan ithal edilmiştir. Kanunlar açısından ise; Medeni Kanunu 17 Şubat 1926’da, Borçlar Kanunu 8 Mayıs 1928’de, İcra ve İflas Kanunu 9 Haziran 1932’de ve Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu İsviçre’den; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 4 Nisan 1929’da ve Ticaret Kanunu 10 Mayıs 1928’de Almanya’dan; Ceza Kanunu 1 Mart 1926’da İtalya’dan, İdare Hukuku “Şuray-ı Devlet” isimlendirmesiyle 23 Kasım 1925’te yasalaşarak Fransa’dan ithal edilmiştir. Kılık-kıyafet, İngiliz fötr şapkasına kadar Batı’dan ithal edilip kanunla dayatılmıştır. Yönetim şeklini ABD’den, anayasa ve kanunları Batılı ülkelerden değil halk ile bütünleşen, halkın derdi ile dertlenen ve dertlere derman olan İslâm’dan almalı; Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurmalı, anayasa ve kanunların tamamında İslâm nizamına göre hareket etmeliyiz.  

ABD “emperyalist ve katil bir devlet”, Yahudi terör varlığı “terörist”, Rusya, Çin, Avrupa devletleri emperyalist, on yıllardır kapısında beklenilen AB, emperyalistlerin askerî sopası olan NATO üyeliği ve tüm ihanet ürünü anlaşmalar ve bunların gereği her türlü tavizin verilmesi, onların çıkarlarına ses çıkarılmaması kalkınmanın önündeki en büyük engel görülmeli ve tek devlet, tek ümmet, tek bir halife ve tek bir bayrak altında birleşmenin çabası ve yollarını konuşmalıyız.

İslâmi bir hayatın olmaması insanların mutsuzluğunun en temel sebebidir. Bu yüzden insanlar hiçbir konuda mutlu değiller. İktidardan muhalefete, fakirden zengine, doğudan batıya her kesim yönetimden, eğitimden, ekonomiden, hukuktan, sosyal hayattan şikâyetçi durumda.

İslâm sadece Müslümanlar için değil tüm insanlık için tek kurtuluş çaresidir. İslâm hayata hâkim kılınmadan, birey, aile, toplum ve devlette uygulanmadan huzur ve mutluluğun sağlanması mümkün değildir.

Biz, İslâm gibi mükemmel ve evrensel bir nizam ile şereflenmiş bir ümmetiz. Mutlak doğrumuz, tek ölçümüz, değişmez kaynağımız İslâm’dır. Onun dışında hiçbir kavram, fikir, görüş asla doğru değildir. İslâm’a uyan ölçü ölçümüzdür. Bizim için vatan, Allah’ın hükümlerinin hükmedilmesi gereken Müslümanların yaşadığı yerlerdir. Bizim kardeşliğimizin önünde hiçbir sınır yoktur. İslâm beldelerinin tamamı tüm Müslümanların toprağı, vatanıdır. Bu topraklarda zuhur eden Yunan felsefesi ve onların temsilcileri Heraklitos, Diyojen bizim için batıldır. Mekke topraklarında vahyedilen İslâm, tek doğrumuz; Onu getiren Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem de tek lider ve önderimizdir ve biz, insanlar arasından çıkarılmış tek bir ümmetiz.

 


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz