“Emr-i bi’l maruf ve nehy-i ani’l münker” yapacak otorite
yani Hilâfet kaldırıldığında yeryüzünde fesat ve bozgunculuk başladı. Böylesine
bir ifsat furyasından elbette fikirler ve kavramlar da nasibi aldı. Laiklik,
demokrasi, milliyetçilik gibi bizim olmayan kavramlar hayatımıza dâhil edildi
ve zamanla “bizden” bir parça hâline getirildi.
Bununla birlikte bizim kavramlarımızın da içleri boşaltıldı,
farklılaştırıldı ve bağlamından kopartıldı. Neticede aynı inancı paylaşan, aynı
dili kullanan Müslümanlar arasında bir kavram kargaşası baş gösterdi. Bu üzücü
durumun başlıca sebebi; değişimi, devrimi hayal dahi edemeyenlerin şu
“kapitalist sistem içerisinde Müslümanca yaşama” avuntusundan başka bir şey değildir.
Fikirler ve kavramlarla avunanlar hakikatle yüzleşemez. Zira hakikatle yüzleşmek
cesaretli olmayı, fedakâr olmayı, “suskunluğun kırılma noktası” olmayı
gerektirir!
Eğilmeden ve pes etmeden geçen “18 yıl” için, âlemlerin
Rabbi olan Allah Subhanehu ve Teâlâ’ya hamd-u sena ederek sizleri son sayımızla
baş başa bırakıyorum.
Her zaman olduğu gibi bu sayımızda da doğrular Allah’ın; yanlışlar,
hatalar, kusurlar bizimdir…
Genel
Yayın Yönetmeni
Süleyman
Uğurlu
SUSKUNLUĞUN KIRILMA NOKTASI
Ülkemiz siyasetinde “takıyye”
konusu sağ muhafazakâr ya da dinci partilerin bir sığınağı olmuş, kapalı
kapılar ardında Müslümanlara vaat edilen hususların hilafına yapılan ameller bu
kavram ile izah edilmeye çalışılmıştır. Aynı şekilde karşıt görüş sahipleri
olan laik Kemalist kesim de “takıyyeci” bu kesimin gizli bir ajandası olduğunu,
fırsat kolladıklarını ve bunları engellenmeleri gerektiğini savunmaktalar.
Dolayısıyla her iki cenah da “takıyye” kavramını aynı minvalde değerlendirmiş, söylemlerini
de bu doğrultuda dillendirmişlerdir.
Hâlbuki [التَّقِيَّةُ] “takıyye”, cihat gibi şehitlik gibi İslâmi bir mefhumdur ve içeriği ve sın...