Batı, kalkınma yolunda hızla ilerlerken gözler
ona çevrilmişti. Müslüman âlimler, düşünürler, siyaset ve devlet adamları,
kalkınma gerçeğini kökü İslâm olan kendi fikir dünyalarında aramaktan
vazgeçtiklerinde büyük bir felaketle karşılaştılar.
Askerî işgalleri kültürel işgaller takip etti. En
nihayetinde Batı’nın üstünlüğü tartışmasız bir şekilde kabul edildi. İbn Haldun’un dediği gibi, mağlup
olanlar galip gelenleri takip ve taklit ettiler. Demokrasi, İslâm coğrafyasında
kendisine yer buldu. Demokrasi trenine binmeyenler ayıplandı. Demokratik bir
yönetimin tüm sorunları anında çözeceği aldatmacası, gerçek olarak algılandı.
Özellikle reformist sahte âlimler, “İslâm’ın devlet talebi olmadığı, genel ilkeleri yerine getiren tüm yönetim
şekilleriyle uyumlu olduğu” iddiasını
sürekli dillendirdiler. Hal böyle olunca, İslâm’ın yönetimle ilgili hükümleri
arka plana atıldı. Şer’î hükümler göz ardı edilirken, “modern çağa
uygunluk” öne çıkarıldı.
Zalim Esed’in devrilmesiyle
birlikte, Suriye’de başlayan yönetim tartışmaları, Müslümanların fikir
dünyasına bulaşmış batıl fikirlerin de ortaya çıkmasını sağladı.
İşte, Köklü Değişim bu sayısında böylesine önemli bir konuya değindi. “İslâm
ve Yönetim” başlığı altında, yönetim ile alakalı hemen her şey masaya
yatırıldı, incelendi, doğrular ve yanlışlar ayırt edilmeye çalışıldı.
Dolayısıyla bu sayımız, her zaman olduğu gibi dopdolu bir içerikle karşınıza
çıktı.
Gayret bizden, tevfik Allah’tandır.
Genel Yayın Yönetmeni
Süleyman UĞURLU
SUSKUNLUĞUN KIRILMA NOKTASI
Bu makalenin başlığı iki soruyu içeriyor. İlki,
modern devlet kalıpları içinde bir İslâm devleti mümkün mü? İkincisi, modern
çağda bir İslâm devleti mümkün mü?
Modern devlet kalıpları içinde bir İslam
devletinin mümkün olmadığı geride bıraktığımız yüzyıl boyunca İslami dünyada
birden çok örnekle deneyimlenmiş oldu. Ancak soru modern çağda bir İslam
devletinin mümkün olmadığı iddiasını içeriyorsa tabi ki mümkündür. Herhangi bir
aksi iddia, insanlığın sonunu kapitalizmle eşitleyen Fukuyama’nın Tarihin Sonu tezinin farklı
versiyonunun entelektüel dünyaya armağan edildiği bir durumla karşı karşıya
olduğumuz anlamında gelir.